Kimden yanasınız?
Sağduyulu sesler daha gür çıkmaya başladıkça şike olayının en gözü kara fanatikler tarafından bile daha net anlaşılabileceğine dair umutlarım artmaya başladı.
Biliyorsunuz başından beri bütün tezlerim üç ana temel üzerine kurulu. Birincisi, adli yargılama başka, futbol hukuku başka. Adli yargılamada şüphe sanık lehine kullanılırken futbol hukukunda şüphe bir futbolcunun profesyonel yaşamını bitirmeye, bir kulübü düşürmeye yeter ya da yetebilir.
İkincisi, uçuk-kaçık senaryolarla bu olayı başka mecralara çekmek kimseye bir fayda sağlamaz, aksine insanların kafasını karıştırır ve kaotik bir ortamın doğmasını sağlar.
Bundan da sadece gerçek suçlular faydalanır, kamuoyu değil.
Üçüncüsü, federasyon üst üste yanlış adımlar atarak tarafsız insanlar gözündeki güvenini kaybederken, bazı gözü dönmüş fanatikleri umutlandırmaya başladı. Tehlikeli bir sürece istemeyerek de olsa meydan verdi..
Ancak gel gelelim güneş balçıkla savunmaz.
Olayın başından beri operasyonun Türk futbolunun kurtuluşu olduğu tezini savunan ve tüm yazılarını yukarıdaki üç temel unsur üzerine kuran biri olarak artık benzer düşünceye sahip olanların net şekilde tavır koymaya başladıklarını görmekten mutluluk duyuyorum.
Her şeyden önce futbol hukukçuları teker teker görüş beyan ediyor ve federasyonun güven yitirdiğini doğruluyor. UEFA'nın telkinlerini yanlış okuyan federasyonun yanlış yolda ilerlemeye devam ettiğinin altını çiziyorlar. Biz de safımızda yalnız olmadığımızı görüyoruz.
Birçok sağduyu sahibi insan renk aşkını bir kenara bırakıp doğruyu arama yolculuğuna çıkıyor.
Her gün bu yazılan her şeyi okumaya çalışıyorum. Dün yine şike turuna çıkmışken Fehmi Koru'nun yazısı dikkatimi çekti. O da bizim farklı nedenlerle ileri sürdüğümüz "Eksen kaydırma" tezimizi güçlendiren bir done ortaya koyuyor ve Fenerbahçe Divan Kurulu Başkanı Yüksel Günay'ın gündem değiştirme çabalarına vurgu yapıyordu.
Herkesi derinden yaralıyor
Kendisi de bir Fenerbahçeli olan Fehmi Koru bakın neler diyor: "Fenerbahçe gibi büyük bir camianın başkanı 'şike' iddiasıyla tutuklu; bu durum, kulübe gönül vermiş herkesi herhalde derinden yaralıyordur.
Bir Fenerbahçeli olarak beni yaralıyor...
Buna rağmen, aklımı başımdan uzaklaştıracak, etraftakilere 'Delirdi mi bu adam?' dedirtecek türden uçuk kaçık ithamlarda bulunmak hiçbir zaman aklımın ucundan geçmiyor. Sabırla, gerçeğin bütün çıplaklığıyla anlaşılmasını bekliyorum. Gelin görün ki, şu sıralarda aklı başında olması gerekenler arasından zırvalayanlar çıktığı gibi, camianın önde gelenleri de önlerinde dillendirilen zırvaları alkışlayabiliyorlar.
Kamuoyu şaşkına döndü
Şu sözler kulübün Yüksek Divan Kurulu toplantısında, kurulun başkanı tarafından sarf edilmiş: '... Hiçbir tarikat, İslam örgütü zemininde bir yapılanmayı bu kulübün içinde yapamaz.' FB'liler de artık 'İslam' sözcüğünün olumsuz anlama geldiği bir zihin karmaşmasından kendilerini kurtarmalılar. Açılan soruşturmanın 'tarikat' ve 'İslam yapılanması' türü yakıştırmalarla olduğundan farklı algılanmasını sağlayamaz, takımın adını yerlerde süründüren yanlış davranışlardaki kendi paylarını gözlerden saklayamazlar...
Kulübün başı 'şike' iddiasıyla belada; kamuoyu her gün bir yerlerde karşısına çıkan iddiayı güçlendirici haberlerle şaşkına dönmüş bulunuyor:
Gol atmasın diye rakip takım oyuncusuna, gol yesin diye rakip kaleciye para verilmiş...
Teşvik primi dağıtılmış... Hakemler ayarlanmış, sindirilmiş, yanlış kararlara sevk edilmiş... İddialar bunlar ama Yüksek Divan Kurulu, içinde 'İslam' sözcüğünün de geçtiği bambaşka bir telden çalarak kulübün 'onuruna' sahip çıkabileceğini sanıyor... Norveç'te yaşanan terör olayının üzerinden sis perdesinin kalktığı gün bu konuşmanın yapılmış olması, FB'ye sirayet etmiş çarpık zihniyetin zavallılığını daha iyi görmemizi sağlıyor..."
Hikayenin özü...
Taraftarı tahrik eden açıklamalar, Futbol Federasyonu'nu baskı altına alma gayretleri, hakem ve savcılara kulüp tarafından verilen biletlerin tam da bugünlerde dillere düşürülmesi v.s. gırla gidiyor.
Tüm bunların güneşi balçıkla sıvamaya yönelik hareketler olduğu gün gibi aşikar.
Ortada dinleme kayıtları var ve bu dinleme kayıtlarını sarı çizmeli Mehmet Ağa falan yapmamış...
Aksine devletin savcıların izniyle, devletin polisi yapmış. Fenerbahçeli yöneticilerin ve başkan Aziz Yıldırım'ın yaptığı konuşmaları okuyan sıradan bir futbolsever bu konuşmalarla maçların ayarının bozulduğunu anlıyor mu, anlamıyor mu?
Hikayenin özü budur.
UEFA ve dünyadaki tüm gerçek futbol insanları buna bakar başka şeye değil. Mahkemede tutuklu yargılanmak, tutuksuz yargılanmak hiçbir şeyi değiştirmez. Çünkü o ayrı bir konudur ve futbol hukukuyla uzaktan yakından ilgisi yoktur.
Dolayısıyla bazılarının "F.Bahçe'ye büyük haksızlık yapılıyor!" şeklinde hava oluşturmaya çalışması beyhude bir çabadır ve sadece bir grup fanatiğin gözünde değer kazanabilir. Bu çabaların asıl amacı gergin bir ortam yaratıp suçlularla masumların karıştırılabileceği sisli bir hava yaratmaktır.
Birileri bunu başardıkları takdirde, "masumların" zan altında kalmasını, "şikeciler" lehine kullanma ihtimallerinin doğacağını sanmaktadırlar.
Tarihi bir yanılgı içindeler.
Çünkü bu şike operasyonunu bir şekilde yaralamak, federasyonun adil bir ceza vermesini önlemeye çalışmak ileride her kulübün başına iş açabilecek tehlikeli bir çabadır.
Temiz futbol bir gün herkese lazım olabilir.
Bizim ve de "Ben temiz futbol istiyorum" diyen herkesin burada yapması gereken renk aşkını bir yana bırakıp safını belirlemektir.
Kimden yanayız, temiz futboldan mı, yoksa şahıslardan mı?
Bu kararı verdiğimiz gün her şeyin çözümü çok daha kolay olacaktır.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.

