Fenerbahçe, Adana'da ilk yarıda futbola yürümedi bile ama rakip 10 kişi kaldıktan sonra farka koştu. İkinci yarıda gecenin resim bölümü renkliydi sonuç bölümü harika, futbol da idare eder. Ama bir gerçek var, Galatasaray'ın 2 puan kaybettiği bir haftada bu galibiyet 3 puandan fazla eder.
Fenerbahçe adına Adana'da sahaya çıkan kadronun verim analizi yapılamaz. Bakmayın medyadaki uzay istasyonlarına, rakibi güçlendiren bir sisteme de rakamlarla sihir katılamaz. Takımın her bölümünde kendine göre sorunlar var. Güçsüzlük, hantallık ve yaratıcılık sorunu. O yüzden ligin dibindeki bir rakipten 3 puan alınırken, rakibin sahada azalması kadar sahada olmaması gerekenlerin de dışarı alınması gerekirdi.
En-Nesyri'nin bu maçtaki pozisyon repertuarı ilginçti, vuruşları da beklenmedik biçimde estetik. Fred'in takımına zahmet verdiğini işaret edelim, Kostic'in irtifa kaybının hesabını teknik kadro yapsın ama savunmanın güven vermediğini tırnak içine alalım. Futbolun hammaddesi emekse; o emeğe yaratıcılık katıldığı zaman sonuçlar daha belirgin şekillenecek. Adana'daki farklı sonuç Fenerbahçe'yi sevdiyse, Fenerbahçe de kaliteli futbolu sevecek. Fenerbahçe'nin sayılmayan gollerinde VAR hakemleri haklı. Peki, futbolda böylesine kariyer yapan Mourinho'nun saha kenarındaki "mızıkçı çocuk pozlarından" kurtulması için ne yapması gerekiyor. Aynaya bakmaktan başka!
Kimse sonuna kadar kazanamaz ama Galatasaray'ın 2 puan kaybedeceği maç Hatayspor değildi. Bazen kazanma duygusu tavan yaparken, tersine işler hayat. Galatasaraylı futbolcular Hatay'da "petek dolunca yatan arılar" gibiydi. İlk yarıda "biz buraya yenilmeye geldik" havasındaydılar, ikinci yarıda bazıları kendini aramaya başladı ama son vuruşlarda şuurunu kaybetti ve 2 puan gitti.
Sahaya çıkan kadroya baktım da Berkan'ın pozisyon icabı takıma hiçbir yararı olmayacağı apaçık ortadaydı, olmadı da zaten. Kerem Demirbay'ın bileti kesilse hiç fena olmaz. Michy Batushayi'nin laçkalığı ödüllendirildikçe ondan da hayır gelmez. Sara'nın yokluğu mumla aranıyorsa, "takım olma gerçeğinin" bir adama bağlı olmasıyla bir çelişki yaşanıyor demektir. Sonuç olarak, bu kadar pozisyon harcayan bir takımdan acısını çıkarır futbol. Bu kadar kolay puan kaybeden bir takımdan acısı çıkarır mı liderlik? Bunun cevabını da gelecek haftalarda göreceğiz. Bu umarsızlığın ve kaybın Fenerbahçe'ye gönderilmiş bir davetiye olduğu ortadayken.
Samsunspor karşısında bir kez daha gördük ki Beşiktaş bu sezon siyah beyaz acıları daha çok resimleyecek. Direniş temsilcisi takım teslimiyetçi bir tavır sergiliyor. Kimse kusuruma bakmasın, çuvalla para alıp mücadele etmeyi askıya alanları portmantoya asmak gerekir. En çok da Al-Musrati'ye takılıyım. Böyle bir adamı bu takıma getirenler kadar oynatanlar da sorgulanmalı. Beşiktaş formasından ziyade, halı sahadaki veteran takımı ona daha uygun. Yeni teknik direktör Solskjaer maçı izlerken ne düşünmüştür bilmiyorum ama yoksul futbolun bu sezon zenginleşmesinin mümkün olmadığını kesinlikle görmüştür.
Adaletin merhametin yok olduğu bir ülkede neyi tartışalım? Futbolumuz dibe çökerken yükselen çirkinlikler ülkesi olduğumuzu mu? Kışkırtıcı yöneticiliğin işlerine gelince ağzından bal damlamasını mı? Suç ve cezanın adamına göre uygulanmasını mı? Ne kadar uzakta olsa da kabadayılarına hizmette kusur etmeyen görkemli medyayı mı? Hiçbir şeyi tartışmayalım. Böyle iyiyiz. Çok yakışıyoruz birbirimize!