04 Kasım 2020 | Çarşamba

Sessiz çığlık!

Fenerbahçe'nin Antalya'da kazanması gerekiyordu ve kazandı. Pozisyon zengini Fenerbahçe'yi kaç zaman sonra Antalyaspor maçının ikinci yarısında izledik. Gördük ki, bilinçaltına yerleşen kazanma isteği rakip alana yerleşen Fenerbahçe gerçeğini de beraberinde getiriyor. Bunun tercümesi; "liderlik beni çağırıyor gitmeliyim!" Oynanan oyun "hemen git" emrini verdi ama Fenerbahçe ikinci yarıyı 10 kişi oynayan bir rakip karşısında son dakikalarda "acaba?" gerçeğini yaşatmadan edemedi yine! Fenerbahçe kendi paniğini kendi yaratıyor zaten!

***

Yapılan transferler içinde Valencia'yı parmakla gösteririz. "Takımın sihirli küresi duran toplar" deriz ama bol pozisyon harcamaya yatkın hacmine "talihsizlik değil beceriksizlik" diye not düşeriz. Podolski'nin attığı golde kendilerini ihbar edenlerin gelecek maçlar için tehlikeli anons olduğunu belirtir, hala savunma kurgusunun oturmadığından söz ederiz. Sosa'nın durarak anlatamadığını koşarak anlatanlardan bekleriz. Gustavo'yu ve Caner'i tırnak içine alırken ve Perotti'nin bileklerinin zora giren maçlarda "B Planı için" biçilmiş kaftan olduğunu belirtirken bu soruyu hep soracağım; "Mert Hakan'ın bu takımda ne işi var?"

***

Bu sezon ilk defa bir hakemin özgüvenini ve duruşunu beğendim. Sinan Gümüş'ün atılmasında futbolcu ve eğitim konulu bir dersin ne kadar gerekliği olduğunu da gördük. Maçın son dakikalarında topa bu şekilde vuruyorsan sarı kart. Sarı karttan sonra hakeme istemeden de olsa omuz atıyorsan yine sarı kart. "İstemeden" sözcüğünü bilerek kullandım, Antalyasporlu futbolcu da penaltıyı "istemeden" yaptı ama takımı bunun bedelini yenilgiyle ödedi. Kimse kırmızı kart pozisyonunda hakemi suçlamasın, kartları gördükten sonra bile hakemin üzerine yürüyen cehaleti sorgulasın!

***

Hayatımızda futboldan daha önemli gerçeklerimiz var. İzmir'deki depremden sonra insanlık için çalışan kurtarma ekiplerindeki kahramanlara baktım. "Onların isimlerini bilmiyoruz ama hayatında bir çocuğuna el uzatmayan zalimlerin isimlerini sokaklara ve üstgeçitlere veriyoruz" dedim. 4 yaşındaki Ayda'nın 91 saat sonra enkaz altından sağ çıkarılmasına baktım, sonra hayata el sallamasına. O çocuklar için her hareketin bir sırrı var her sırrın bir kapısı. O kapıların anahtarı sevgi. O sevgiyi futbolun içindeki ve dışındaki birçok insanda bulamıyoruz. Çocuklar hapşırsa "çok yaşa" demeyenler var. Oysa çocuklar olmasa hayatın da anlamı yok futbolun da. Düşünüyorum da nedir bu kin nedir bu nefret? Ve nedir bu sosyal medya mezbahaları?

***

Bu hafta Lösemili Çocuklar Haftası. Depremin hüznünü taşırken o çocukları da unutmayalım. Onların çığlıkları sessizdir, yüreğinizi açarsanız duyabilirsiniz. Onların masalları tutuşmuştur da elinizi uzatsanız söndürebilirsiniz. Tıpkı enkazdan bebekleri çıkaran deprem kurtarma ekiplerinin kahramanları gibi.

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA
Anasayfa Anasayfa Beşiktaş Beşiktaş Fenerbahçe Fenerbahçe Galatasaray Galatasaray Trabzonspor Trabzonspor