Yüksel AYTUĞ

Yüksel AYTUĞ

23 Ocak 2011 | Pazar

Gökhan "Gönül" aldı

Fenerbahçe, Antalya'ya ağır hasta gelmişti.
Acil bir "Medical" müdahaleye ihtiyacı vardı.
Ya şifa bulacaktı, ya da masada kalacaktı. Şifo Mehmet'in sahaya sürdüğü Antalyaspor kadrosuna bakınca, ev sahibi takımın beraberliğe bile tahammülü olmadığı görülüyordu. Yani iki testiden biri mutlaka kırılacaktı.
Aykut Kocaman, "Niang-Semih-Alex bir arada oynar mı?" sorusunun kostümlü provası için sahne olarak Mardan Stadı'nı seçmişti. Şifo Mehmet ise Necati-Mehmet Yılmaz-Tita üçlüsünü göz korkutan bir tehdit olarak Fenerbahçe defansının karşısına çıkarmıştı. Herkes bu durumda Andre Santos ve Gökhan Gönül'ün "gönül rahatlığıyla" ileri çıkamayacağını düşünüyordu.
Ama gelin görün ki Fenerbahçe'nin golü, Gökhan Gönül'ün kopuk uçurtma gibi gerilerden akıp geldiği bir pozisyonda doğdu. Antalyaspor'da ise Necati fırsatçı, Mehmet Yılmaz güçlü, Tita süratliydi.

Sanki bir ara gazı

Ama Antalyaspor'un hem fırsatçı, hem güçlü, hem de hızlı bir tek santrfora ihtiyacı vardı. Bu nedenle etkili göründüğü ilk yarı boyunca kaleye savrulan tüm şutlar, Fenerbahçe kalesinin sağ direğinin arkasındaki reklam panosunun sağlamlığını test etmekten başka bir fayda sağlamadı. Bu yarıda Antalyaspor'un en etkili oyuncusu Uğur'du. Hem top kesti, hem orta sahayı organize etti, hem de hücumlara katılıp, pozisyon üretti.
11. dakikada Semih'in nefis kontra pasında Alex, Niang'a ara pası değil de sanki "ara gazı" verdi ama Niang karşı karşıya pozisyonda topu yandan auta gönderdi.
15 ve 18. dakikalar arasında Deniz Barış'ın, Semihkarşısındaki "bloklarına" tanık olduk. Ceza sahasında üstüste iki pozisyonda top, Deniz'in eliyle buluştu. Ancak mesafe kısa olduğu için hakem Tolga Özkalfa, iki pozisyonu da "çarpma" olarak nitelendirerek, devam dedi.

Kaptan dümene geçince

Fenerbahçe'nin aylardır sürdürdüğü kabız futbola müshil olacak tek isim Alex'ti. Nitekim kaptan baktı ki kimseden fayda yok, sahneye çıkmaya karar verdi. Önce 34. dakikadaki füzesi, sonra da 36. dakika içindeki serbest vuruşu az farkla üstten auta çıktı. 90 artı 3'te son derece müsait pozisyonda kaleci Ömer'e teslim ettiği top ise Alex kalitesini inkar edecek kadar beceriksizceydi.
İlk yarı boyunca Emre de Alex de orta alanda inisiyatif almakta isteksiz göründüler.
Böyle olunca gol şansı uzaktan atılacak şutlara, ölü toplara ve kanat bindirmelerine kaldı.
Niang sol kanatta Cem Yılmaz'ın Arena reklamındaki çizgi boyacıları gibiydi. Arkasında bıraktığı iz "çıkış tünelini" gösteriyordu. Ama gelin görün ki, ikinci yarıda sahadan çıkan Niang değil, Semih oldu. Oysa Semih, Alex ile çok daha iyi anlaşıyor, defansı çok daha fazla meşgul ediyor, yıpratıyordu. Aykut Kocaman'ın bu hatayı fark etmesi 15 dakika sürdü ve nihayet Niang'ı, Dia ile değiştirdi.
Ama gelgelelim, takımda "santrfor" kalmamıştı!..
Bu kadroda santrfor oynayabilecek tek isim olan Semih, kulübe nöbetindeydi...
Ben Niang'ın yoğun yağmurda oynayacağı ilk maçı bekliyorum. Çünkü onun tanıdığım, bildiğim Niang olduğundan fena halde şüpheleniyorum.
İlk yağmurda boyaları akıp da, alttan tanımadığımız, beyaz bir futbolcu çıkacak diye bekliyorum.
Zira bu izlediğim Niang değil, Niangarya!..
Maçta güzel bir şey görmek içinse tam 41. dakikaya kadar beklememiz gerekti. Bu dakikada Gökhan kendi alanından aldığı topu 50 metre sürdü, üç Antalyasporlu futbolcuyu düğümleyip, öne çıkan kaleci Ömer'in üzerinden enfes bir aşırtma vuruşla, oynanan oyunun "futbol" olduğunu hatırlatıp, tabelayı değiştirdi: 1-0... Gökhan "Gönül" almasa, sarı-lacivertli taraftar bir Fenerbahçe maçından daha kırgın, buruk, keyifsiz ayrılacaktı...

Bir Fenerbahçe klasiği

59. dakikada maçın en ilginç pozisyonlarından biri gelişti. Tita mı, Luganomu derken, "kim vurduya giden topu" kaleci Volkan eliyle kontrol edince, hakem Özkalfa ceza alanı içinde çift vuruşu verdi. Sonradan hata yaptığını anlamış olacak ki, vuruş sırasında Necati'nin önünde set yapınca, top auta gitti...
İlerleyen dakikalarda bir "Fenerbahçe klasiği" sahnelendi. Sarı-lacivertliler iyice oyundan düşüp, topu geveleyerek 1-0'a yatmaya oynadı. Eğer karşılarında daha dirençli ve inançlı bir rakip olsaydı, Fenerbahçe "ikinci 45 dakika yenilgilerine" bir yenisini ekleyebilirdi. Nitekim 90. dakikada Volkan enfes bir supleks ile köşeye giden topu çelmese, bugün gazete manşetlerinde yağlı ilmekleri görürdünüz...

Hastalık aslında belli
Beşiktaş ve Trabzonspor'un futbollarını görünce bu Fenerbahçe adına umutlanmak, Pollyanna'yı bile aşar... Hastalık belli: Fenerbahçe ilk dakikalarda oyunu rakibin üzerine yıkıp, baskı kuracak güç ve inançtan yoksun. Hücuma çok ağır çıkıyor. Gerisine atılan her uzun top, kalesinde tehlike yaratıyor. İkinci yarılarda gizli bir güç, takımın el frenini çekiyor. Takımın direnci de gardı da düşüyor.
Bunu, kondisyon eksikliğine bağlamak mantıklı olmaz. Hepsi milli futbolcular.
Profesyonelliklerinin kendilerine bakmaya yeteceğini düşünüyorum.
Olsa olsa psikolojik faktörler söz konusudur. "Kaybetme korkusu" yüreklere kök salınca, ikinci yarılar Fenerbahçeli futbolcular adına kabusa dönüyor olmalı.
Bir de taktiksel yaratıcılıktan söz etmek gerekir.
Fenerbahçe çilingir dolu ama kimsenin elinde maymuncukyok. Ha bire kapıya omuz atıp, duruyorlar. Bu kadar yetenekli bir kadrodan bu kadar kısır bir futbol verimi almak da ayrı bir beceri olmalı!..
3 puan başarı olarak nitelendirilebilir. Ama Antalyaspor gibi görece mütevazı bir ekip karşısında son 20 dakika "Çanakkale geçilmez" yapan, defansından topu gelişigüzel ileri vuran, vakit çalmaya çabalayan bir Fenerbahçe izlemek, taraftarı ne kadar mutlu etti, bilinmez. Özellikle de 1-0'lık galibiyeti saha içinde adeta derbi kazanmışçasına kutlayan oyuncuları görmek, eminim pek çok Fenerbahçeli'nin yüreğini acıtmıştır.

Takımdan giden döktürüyor

Fenerbahçe, Avrupa'da yok, kupada yok, ligdeki akıbeti bu gidişle meçhul. Yeni transferler, yüzde 50 kapasiteye bile ulaşamadı. Kaptanın bile geleceği, basına vereceği demeçlere göre şekil alıyor. Futbolcular, hocalarıyla bir dargın bir barışık. Sakatlar bir türlü iyileşemiyor. Takımın en hırslısı Lugano bile "uzatmaları" oynar gibi... Mehmet Topuz ve Özer Hurmacı sabır taşlarını çatlatıyor. İspanya'dan gol kralı olarak getirilen Güiza, karikatür malzemesi olmuş. Altyapıdan gelip, ilk 11'de direkt oynayan genç futbolcu yok. Dahası, Fenerbahçe'nin "ne oynadığını" bilen yok...
Takımdan gidenler ise döktürüyor. Alın Anelka'yı, alın Colin Kazım'ı, alın dün Antalyaspor'un en iyisi Deniz Barış'ı...
Amacım, Fenerbahçe adına kara bir tablo çizmek değil tabii.. Hem de deplasman galibiyetiyle kapattığı bir haftanın ardından. Ama bunları söylemek için "mağlubiyetleri" bekleyenlerden değilim.
Zira tekerlek kırıldıktan sonra, yol gösteren çok oluyor...

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA
Anasayfa Anasayfa Beşiktaş Beşiktaş Fenerbahçe Fenerbahçe Galatasaray Galatasaray Trabzonspor Trabzonspor