İpler ilk kez elimizde

Ukrayna ve Hırvatistan maçları sonrası, kendi göbeğimizi kesecek duruma gelmemiz büyük bir şans… Genel grup değerlendirmesi yapacak olursak; kuralar çekildiğinde, puan barajının diğer gruplara göre düşük olacağını, 19-20-21 puanın bir veya ikincilik için yeterli olacağını düşünüyordum. 10 maçta 30 puan olmasına rağmen, beklediğim şekilde gitti. Yine grup kuraları çekildiği zaman Hırvatistan, diğer rakiplere göre birazcık öndeydi. Ama hesaplar yapılırken, herkes Kosova maçlarına hatta Finlandiya'ya da 6'şar puan yazmıştı. Ben özellikle Finlandiya'nın ve gelecekte de Kosova'nın çok canlar yakacağını söylemiş, "İnşallah bize denk gelmez" diye de eklemiştim. Tam da doğru yerde, doğru takıma denk geldi, İzlanda'ya...

Kaba taslak söyleyecek olursak, 2 maçı kazanmamız halinde bir ya da ikinci olacağız… Bu şu açıdan önemli; ikinci maçtan sonra ilk kez ipler bizim elimize geçti... İzlanda maçında da Finlandiya maçında da favoriyiz. Maçtan önce konuşuyor olsaydık, farklı şeyler söylerdik ama futbol bu… Şans demiyorum… Biz ne şansla kazandık ne de kaybettik. Doğru seçimlerimizle, yanlış seçimlerimizle veya hakemin lehimize ya da aleyhimize verdiği kararlarla dengeler değişebiliyor. İki maça baktığımızda ben hataları şöyle değerlendiririm; yenildiğiniz zaman 'Bu kadro oynar mı?', kazandığınız zaman 'Bak doğruyu buldu.' Lucescu'nun ilk açıklandığı gün teknik direktörlüğüne, taktiksel bilgisine inanan bir kişiydim. Beni o süreçte bir spor adamı olarak üzen, kendisinin geliş, federasyonun ise getiriş şekliydi. İki tarafın da davranışı yanlıştı.

İki maçı ayrı ayrı değerlendirmek gerekirse; Ukrayna'da bir doğru, bir yanlış yaptı... Uzun yıllar o ülkede çalıştığı için sadece Ukrayna'nın tehlikeli yönlerini çalışarak rakibe önlem almaya çalıştı. Zaaflarını düşünmedi. Ayrıca demeçleriyle Ukraynalı oyuncuları hırslandırdı. Hırvatistan maçından önce ise bir basın toplantısıyla yumuşak bir geçiş yaptı. Ukrayna maçıyla göreve başlayan bir teknik adam için, 'Bu kadro da çıkar mı?' demem. O gün orta sahayı daha dirençli; Tolga Ciğerci, Emre Belözoğlu ve Ozan Tufan gibi oyunculardan kurdu. Genelde takımlarında oynayan oyuncuları tercih etti ama yukarıda saydığım nedenlerden dolayı oyun felsefemizin ve oyuncu yapımızın savunma üzerinde olmadığını düşünemedi.

Hırvatistan karşısındaki takımımıza baktığımız zaman 3 orta saha; Oğuzhan Özyakup, Hakan Çalhanoğlu ve Nuri Şahin, bu üç oyuncu da futbolculuk kariyerlerine forvet arkası başladılar. Hala ofansif orta saha olarak adlandırılıyorlar. Forvet arkası bir bakıma. Hırvatistan karşısında yaptığımız en doğru iş, Ukrayna'da yapmadığımız panzehiri kullanmamızdı. Rakibin en büyük silahı, yetenekli orta sahalarıyla pas yapan bir takım olması. Bu takıma karşı biz ise; düz, yaratıcılığı olmayan, çok pas hatası yapan oyunculardan vazgeçip, üç yetenekli orta saha oyuncusu ile çıktık. Bu oyuncular, rakiplerinin Modric dışındaki diğer orta sahaları ile yarışacak isimler ve yetenek olarak orta saha oyuncuları. Tabii ki hem kendi sahamızda oynamamız hem de oyuncuların sürekli fizik olarak zorlamaları bizi kazanmaya itti.