ABDÜLKERİM DURMAZ “Benim Fenerbahçe’de oynadığım dönemde hocamız rahmetli Stankoviç’ti. Hangi maç olursa olsun, derbi, Avrupa kupası ya da sıradan bir lig maçı, onun için fark etmezdi, hepsinin öncesine çok garip bir uygulaması vardı, her maçın sabahında uykudan kalkar kalkmaz, tüm takıma az pişmiş biftek yedirirdi. Düşünsenize sabah kalmışsınız, kahvaltıya oturuyorsunuz, karşınızda az pişmiş, çatalı batırdığınızda kan fışkıran bir dilim biftek var... ...Ben yiyemezdim tabi Stankoviç’in bifteklerini ama takım arkadaşlarım yiyordu, hatta Stankoviç, bir Samsunspor deplasmanında maç sabahı yine önümüze kanlı biftek koydu, ben bifteği yemedim, yemiş süsü verip, üzerini püreyle örttüm, sonra odama çıkıp, mükellef bir kahvaltı söyledim, pastırmalı, mastırmalı, bir güzel onları yedim, he bir de çaysız duramam, çayımı da içtim, fakat Stankoviç’e yakanlanmamayı başaramadım, rahmetli benim kendisini kandırdığımı öğrenmiş ve uzun süre kadro dışı bırakmıştı.' ARİF KOCABIYIK '1981-82 sezonuydu, ben Rizespor’da oynuyordum, sezon sonlarıydı, sezon bitince Fenerbahçe’ye transfer olacaktım, son haftalara doğru Fenerbahçe ile İstanbul’da maçımız vardı, bizim için hayat-memat maçıydı, küme düşmeme mücadelesi veriyorduk, Sarıyer’de kampa girdik, hocamız Halil Güner çok disiplinli bir antrenördü ama o maç öncesi bizi serbest bıraktı, hatta “sabaha kadar serbestsiniz, gezin, dolaşın, ne yaparsanız, yapın” dedi... ...Biz de biraz gezindik ama öyle abartmadık, uzak bir yere gitmedik, sonra odalarımıza çekilip, uyuduk ve ertesi gün Fenerbahçe’yi 3-2 mağlup ederek, kümede kalmayı başardık. Belki de hocamız bize ne kadar güvendiğini o şekilde gösterdiği için biz kendi kendimize maça motive olmuştuk ve galip gelmiştik.' ERDİ DEMİR “1988 Ağustos ayıydı, TSYD Kupasında Beşiktaş ile oynamıştık, 10 kişi kalmalarına rağmen bizi 3-2 mağlup ettiler. O gün Ferdinand, bizim liberomuz Nezihi’yi tabiri caizse ezmişti, harika oynamıştı ve Nezihi abi çok zor durumlara düşmüştü. O maçtan 2 ay sonra bu kez lig maçında rakip Beşiktaş’tı. Ben 3-2 yenildiğimiz o maçın ertesinde gazetelerde Nezihi abiyle ilgili çıkan yazıları, fotoğrafları biriktirmiştim... ...Ve ikinci maçın öncesindeki gece Nezihi abinin eleştirilere hedef olduğu gazete küpürlerini tek tek, odasının kapısından içeri attım. Tabi Nezihi abi bunları okuyup, hem sinirlenmiş hem de maça apayrı motive olmuştu. Gerçi o maçı kaybettik ama o sezon Beşiktaş’ı lig sonuna doğru 2-1 mağlup ederek, şampiyon olmayı başarmıştık.' MEHMET GÖNÜLAÇAR “1998 yazıydı, sezon öncesi o dönemler TSYD Kupası maçları oynanır, Kadıköy’de Fenerbahçe maçına gidecektik, o dönem her ne kadar şimdiki gibi Kadıköy’de 10 yıl üst üste mağlup olma gibi bir durum söz konusu olmasa da yine de bir Galatasaraylı olarak en zor deplasman hiç kuşkusuz Fenerbahçe stadıydı. Çok zorlanıyorduk Kadıköy’de Fenerbahçe karşısında, neyse maç öncesi değişik bir karar alındı, takım olarak dedik ki... 'yıllardır Florya’da toplanıyoruz, otobüse biniyoruz, köprüyü geçerek Kadıköy’e gidiyoruz, bu kez değişiklik yapalım, Bakırköy’den tekneye binelim, Kadıköy’e tekneyle gidelim” dendi. Böyle bir karar aldık ve takım halinde hep beraber Kadıköy’e tekneyle gittik. Deniz yolunu denedik ve uğurlu geldi, Fenerbahçe’yi 4-1 mağlup ettik. Bence Galatasaray seneye deniz yoluyla Kadıköy’e gitsin, bir de böyle denesinler.' METİN TEKİN “90’ların başıydı, Fenerbahçe’yi 3-1 yendiğimiz maçın gecesiydi. Çok gergin bir maç olacaktı, biz de doğal olarak gergindik ve yatağa yattık fakat kimse uyuyamadı. Gece yarısına doğru, kalktık, Gordon’un kapısını çaldık, tam 15 kişiyiz, dedik ki ‘hocam, uykumuz kaçtı, biz işkembeciye gitmek istiyoruz’ Gordon bize ‘kaç kişi gideceksiniz’ dedi. ’15 kişiyiz’ dedik... ...Takım 16 kişiydi, kaleci Engin uyumuştu odasında, o gelmedi doğal olarak. Gordon, “o bir kişiyi de alın, öyle gidin’ dedi. Neyse uyandırdık Engin’i, o da geldi, hep beraber gittik işkembeciye. Aslında bu sıradan bir anı değil, bu takım olmanın belgesidir. Yani biz 15 kişiyiz, hoca bize 16. adamı soruyor ve onu da alın öyle gidin şartı koyuyor, işte takım olmak budur. Biz bunu başarmıştık 90’lı yıllarda Beşiktaş’ta, zaten 3 yıl üst üste şampiyon olmanın sırrı da belki bu takım olma olayını başarmakta yatıyordur. OKTAY DERELİĞLU 'Özellikle derbiler öncesi maça hazırlanırken, kulüp yöneticiler antrenman sahasına gelirdi. Hemen hemen her gün, her antrenmanda peş peşe mutlaka yöneticiler gelir ve bizleri motive etmeye çalışırlardı, bu durum bazı oyuncularda strese neden olurdu ama ben stres olmazdım. Beşiktaş’ta oynarken bir Fenerbahçe derbisi öncesi rahmetli Şevket Belgin antrenmana geldi ve bizi etrafına toplayarak, “çocuklar Fenerbahçe’yi yenin size çok büyük prim vereceğim” dedi... ...Biz arkadaşlarla aramızda konuştuk; “lan acaba Şevket amca ne verecek, mirasını mı verecek bize” diye merak ettik. Neyse maça çıktık, Fenerbahçe’yi yendik, maç sonrası Şevket amca soyunma odasına geldi, biz de merak ediyoruz “acaba o bahsettiği büyük prim ne” diye, neyse Şevket amca elini cebine attı, 15-20 tane Cumhuriyet altını çıkardı, her birimize birer tane Cumhuriyet altını verdi, biz şaşırdık tabi, “bu mu büyük prim” diye, sonra “şampiyon olun birer Cumhuriyet altını daha dağıtacağım” dedi. Şampiyon olduk birer altın daha verdi.' SEMİH YUVAKURAN 'Galatasaray’da oynarken, Derwall’in teknik direktörümüz olduğu dönemde, Fenerbahçe ile çok önemli bir derbiye çıkacaktık. Derbiler öncesi futbolcuların en büyük problemi heyecandan uyuyamamaktır, maçtan önceki akşam, Derwall bize “bu akşam hepinizden iyi bir uyku çekmenizi bekliyorum, uykusunu alamamış futbolcu sahada bir şey yapamaz, o yüzden yatağınıza yatın ve erkenden uyuyun” dedi... ... “Uyu” demesi kolay ama uyumak zor, normalde biz derbi önceleri gece 2’lere kadar uyuyamayız, neyse hepimiz gittik odalarımıza, yatağımıza yatacağız bir de baktık, herkesin odasının önünde birer şişe bira. Meğer Derwall uyuyabilelim diye her futbolcunun odasına birer şişe bira yollamış. Girdik odalara, aldık biraları, içtik, inanır mısın, saat 22.00’da yatağa yattık, 23.00’e kadar uyuyamayan adam kalmamıştı takımda. Sabah oldu, hepimiz uykumuzu almış bir şekilde kalktık ve Fenerbahçe maçına çıktık, skoru hatırlamıyorum ama çok rahat bir 90 dakika geçirip Fenerbahçe’yi mağlup etmiştik.' ŞENOL USTAÖMER “80’lerin ortalarıydı, Trabzonspor’da oynarken, Gençlerbirliği maçı için Ankara’ya gidecektik, uçağı kaçırdık, mecburen Ankara’ya karayoluyla gittik. Maça da çok az bir vakit kalmıştı, kılı kılına yetiştik ama bu arada takım olarak hepimizin karnı acıkmıştı, maça yetişelim diye yolda otobüsü durdurmadık, mola vermeye, yemek yemeye vakit yoktu... ...Bu nedenle 19 Mayıs Stadına apar topar girdik, soyunma odasına tost söyledik, hoca son taktikleri verirken, biz bir yandan formalarımızı giyiyor bir yandan da tostla karnımızı doyuruyorduk, neyse yedik tostlarımızı sonra maça çıktık, Gençlerbirliği’ni mağlup ederek evimize geri döndük.' SERVET ÇETİN 'EURO 2008’te yarı finalde Almanya maçına gidiyorduk, otobüste Tuncay ‘ölürüm Türkiyem’ şarkısını söylemeye başladı, sonra kasetten de dinleyip, sesi hoparlörle otobüsün dışına verdik. Tüm takım bağıra bağıra ‘baş koymuşum yoluna, ölürüm Türkiyem’ şarkısını söylemeye başladık. Stada geldik... ...soyunma odasına gidene kadar Tuncay önde biz arkada hep beraber yüksek sesle o şarkıyı söyledik. UEFA yetkilileri bize bakıp şaşırmışlardı, tabi bizden başka böyle bir şey yapan takım yok, ne Almanlarda ne Çeklerde yok böyle bir durum. Biz ise birbirimize o şarkıyı söyleyerek gaz verdik hatta ben bile sakat olmama rağmen bir ara gaza gelip ‘tamamdır oynuyorum’ demiştim.' ŞİFO MEHMET 'Maç öncesi değil ama bir maç sonrası sıra dışı bir olay yaşadık. 1993’te şampiyonluğu Galatasaray’a kaptırdığımız sezon yaşandı bu olay. Biz Gençlerbirliği ile Galatasaray ise Ankaragücü ile oynadı, onlar 8 attılar ve averajla şampiyon oldular, eğer biz şampiyon olsak, üst üste 4. şampiyonluğumuz olacaktı fakat nasip değilmiş. Maç sonrası takımdaki bazı arkadaşlarımızla bir kulübe gittik, gittiğimiz mekan Galatasaraylı futbolcuların şampiyonluk kutlaması yaptığı yermiş... İçeri girdik, mekandakiler bizi görünce büyük bir alkış patlattı, tezahüratlar falan, çok duygulanmıştık, ezeli rakibimiz, kıyasıya bir şampiyonluk yarışı ve bir çok dedikodunun çıktığı bir sezonun sonu (O sezonun sonu Ankaragücü kalecisi Zalad’ın şike yaptığı iddiaları ile sallanmıştı) ve üstelik Galatasaraylı futbolcular şampiyonluk eğlencesinde. Fakat içerdeki tüm Galatasaraylılar bizi canı gönülden kutladı, tebrik etti, alkışladı, biz de onları tebrik ettik ve öyle sıra dışı bir gece geçirdik. Bu olay bana hep Beşiktaş’ın saygınlığını hatırlatır.' TURHAN SOFUOĞLU '2000 yılında Fenerbahçe teknik direktörlüğü yaparken, Ali Sami Yen’de Galatasaray’a karşı oynayacaktık, bizim takım o sezon 2 hoca değiştirmiş, lig bitmeden çok önce lige havlu atmış, gelecek sezonun planlarını yapan bir takımdı, Galatasaray ise UEFA şampiyonuydu. Maçın kesin favorisi Galatasaray’dı. Derbilerde motivasyona gerek kalmaz zaten derbi oynayacak olan futbolcu maça kendi kendisini motive eder ama Galatasaraylı yöneticiler, yazarlar ve futbolcuların bazıları o maçın öncesinde gazete ve televizyonlara öyle açıklamalar yapmışlardı ki, biz takım olarak otomatikman derbiye motive olduk. Mesela... ... “bu maçta her şey olur balık kavağa çıkar ama Fenerbahçe kazanamaz, 4’ten aşağı farkı kabul etmiyoruz, en az 5 atacağız, Fenerbahçe pota takıp maça çıksın” gibi açıklamalar hafta içi boy boy manşetlerden inmedi. Biz de o zaman Dereağzındaki tesislerdeydik ve tesislere o çıkan gazete sayfalarını getirip, duvara astırdık, sonra futbolcularımız onları okuyarak, Galatasaray maçına odaklandı, sonuç 1-0 biz kazandık.'