Hakkını teslim edelim

Başarı bir şekilde elde edilir, zor olan başarıyı hak etmektir demiş" Albert Camus. Avrupa Ligi'nde son derece zor bir gruptan sadece 3 gol yiyerek, namağlup lider çıkan Galatasaray'ın hakkını herkesin teslim etmesi gerekir.
Hemen her futbolsever grup maçları başlamadan önce ikinciliği başarı olarak görüyor, üçüncü olup konferans Ligi'ne gitmeyi bile başarısızlık saymıyordu.
Böyle bir ortamda Galatasaray UEFA'nın bütün organizasyonları içinde 4. torbadan kuraya katılıp, grubunu lider tamamlayan tek takım olmayı başardı. İtiraf etmek gerekirse sarı-kırmızılı takımın Süper Lig ve Avrupa Ligi performansı gece-gündüz gibi.
Süper Lig'de maçları domine etmek isterken hata üstüne hata yapan Galatasaray, Avrupa'da çok daha gerçekçi bir yaklaşımla çıkıyor sahaya… Takım savunmasını ön planda tutarak rakibe az pozisyon veren, ikili mücadelelerde ayakta kalan, hücumda geçiş futbolunu benimseyen, dengeli ve dinamik bir oyun sergiliyor sarı-kırmızılılar.
Klişe gibi gelecek ama Avrupa sahnesine çıkınca karşımızda bambaşka bir Fatih Terim ve çok daha hırslı bir Galatasaray takımı buluyoruz. Aynen devam…

LAF AĞIZDAN BİR KEZ ÇIKAR

Galatasaray ile F.Bahçe kadın futbol takımlarının, kadına yönelik şiddete karşı farkındalık oluşturmak amacıyla oynadığı özel maç amaca hizmet etti mi bilemiyorum ama beklentilerin bile ötesinde gündeme oturduğu kesin.
Sarı-Lacivertli takımın maçı farklı kazanması bir yana, F.Bahçe Başkanvekili Erol Bilecik'in konuşması öyle büyük yankı uyandırdı ki sormayın!
Çok sevdiğim bir söz vardır; "Laf ağızdan çıkana kadar senin esirindir, ağızdan çıktıktan sonra sen onun esiri olursun" diye… Erol Bey son derece beyefendi, zarif ve belagatı düzgün bir yönetici olmasına rağmen soyunma odasındaki maç sonu konuşmasında "cincon" ifadesini kullanınca ortalık karıştı.
Burada iki farklı yaklaşım olacaktır.
Fenerbahçeliler açısından bu sözü hakaret değil, espri olarak nitelemek mümkün. Soyunma odasında yapılan özel bir konuşma için hassasiyet gösterildiğini, oysa ezeli rakipler arasında bu tip takılmalar olduğunu savunan çok kişi gördüm. Ama madalyonun bir de Galatasaray cephesi var. Farklı mağlup olunan bir maçın ardından rakip yöneticinin konuşmasını iyi niyetten uzak, alaycı ve yakışıksız bir üslup olarak görmelerine kim, ne diyebilir? Özetle, ezeli rakipler arasındaki takılmalar, kızdırmalar, espriler bu işin olmazsa olmazıdır.
Ancak sorumlu makamlarda bulunan kişilerin boş bulunmak gibi bir lüksü olmuyor. Elbette onlar da özünde taraftardır. Ama yöneticilik her anlamda basiret gerektiriyor. Ne kadar tecrübeli olsanız da taraftarlık ruhu kimi zaman insanı şaşırtabiliyor.
Sanırım bu açıdan bakınca iki taraf da birbirini daha iyi anlayacaktır.

SERGEN YALÇIN'IN ARDINDAN

Sergen Yalçın'ın istifası, "Futbolda dün yoktur" sözünün sağlaması oldu.
Dün yoktur ama biraz sabır, hoşgörü ve vefa olabilse keşke! Aslında Avrupa'da sıfır çekmiş, son 10 Lig maçında 6 yenilgi, 2 beraberlik ve sadece 2 galibiyet alabilmiş bir teknik adam için sürpriz bir ayrılık değil bu. Yine de çok değil, altı ay öncenin çifte kupalı hocasının kredisini bu kadar çabuk tüketmesi dramatiktir. Sergen Yalçın dürüst, açık konuşan, düz bir insan. Kafasında tilkiler dolaşmıyor.
Bu nedenle kötü gidişe çözüm üretemediğini (belki de biraz amatörce) itiraf etmişti zaten. Dolayısı ile Sergen hocanın aslında Giresun maçından sonra ayrılmasını bekliyorduk.
Uzatmalı bir ayrılık oldu. Açıkça söylemek gerekirse Beşiktaş'ın sezonun kalan bölümünde de işini çok kolay görmüyorum. Oluşturulan kadronun bir yandan büyük potansiyeli, diğer yandan da ciddi sıkıntıları var. Beşiktaş artık gelecek sezonun planlarını yapacak, bu arada Ziraat Türkiye Kupasına sarılarak hem kupa hem de Avrupa Ligi vizesi almaya çalışacaktır. Asıl önemlisi kadroyu gençleştirmek ve transferleri erken bitirmek olmalı. Sergen Yalçın'a gelince… Yarım kalan hikâyeyi bir gün gelecek tamamlayacak ve yeniden kartal yuvasına dönecektir.