- 02 Mayıs 2011 | Pazartesi
Emekçinin bayramı
Stoch'un çok önemli iki özelliği var: Birincisi, herkesin bildiği "dikine oynama" arzusu. İkincisi de sürekli oyunun içinde kalması. Hep topa yakın duruyor, alıyor-veriyor, boşa kaçıyor, adam kaçırıyor. O oynadığı zaman etrafındaki herkese futbol oynama arzusu bulaşıyor. En çok da arkasında oynayan Andre Santos'a...
Gökhan için ne yazdı acaba?
İlk 15 dakikadaki Fenerbahçe değil de El Nino kasırgasıydı sanki. Aykut Kocaman gol için geciken her dakikanın Belediye'nin kasasına güç ve moral olarak gireceğini iyi bildiği için takımını maça yoğun presle başlattı. Öyle ki, bir ara Emre ve Mehmet Topuz'u rakip ceza sahası içinde pres yaparken gördüm. Bunun karşılığı ise tabelaya erken gol olarak yansıdı.
Erken gol bulmak, çoğu zaman iyidir. Tabii bu rahatlık, "rehavete" dönüşmediği sürece...
Zaten Fenerbahçe bu sezon en büyük puanları en rahat çıktığı maçlarda kaybetmedi mi? Aykut'un bir başka doğrusu; Semih'i sağ çizgiye çekip, santrfor olarak kullandığı Alex'e rahat hareket alanı sağlamak oldu.
Nitekim bu maç Alex'in ceza alanı içinde topla en fazla buluştuğu karşılaşma oldu.
İlk yarının ortalarına doğru Stoch'un tansiyonu düşünce, adeta tüm takımınki de düştü.
25 ile 45 arasında Semih ve Alex maçı kopartacak vuruşları kaleci Oğuzhan'ın eldivenlerine nişanlayınca, sarı lacivertli tribünlerde "Acaba?.." endişesi belirdi.
Alex'in devre biterken attığı o kara bulutları dağıtan gol olmasa, maç iyice zora girebilirdi.
Ve Gökhan... Barcelona'nın tribündeki gözü Louis Gonzales, sahadaki şahane Gökhan için acaba defterine neler yazdı? Daha da önemlisi, Gökhan'ın göz kamaştıran istatistiklerine yanında getirdiği defterin sayfaları yetti mi? Fenerbahçe adına tek olumsuz görüntü Yobo'ydu. Son haftalarda çok kritik yerlerde son derece ciddi hatalar yapıyor. Sanki konsantrasyonunu bozan saha dışı bir sebep var gibi. Hataların telafisinin mümkün olmadığı haftalara girerken, nacizane uyarayım istedim...