Batmayan Güneş'in hikayesi

30 yıl önceki dönem... Soyunma odasına giren Gaziantep Valisi, hışımla bana dönüp "Bir gol yeseydin ne olurdu? Dünya mı yıkılırdı? Şampiyon mu olacaksınız?" demişti.

Bu yazı dizisi, futbolculuk dönemlerinde bordo-mavili forma altında 6 şampiyonluk yaşamış; ligde 15 sezon en az gol yiyen kaleci unvanına sahip olmuş; Trabzonspor'da futbolculuk ve teknik adamlık dönemlerinde 25 kupa kazanmış; Türk Milli Takımı'nı Dünya Üçüncüsü yapmış "BATMAYAN GÜNEŞ'İN HİKAYESİ"... Şenol Güneş'in hikayesidir... O, Trabzon'dan yükselip dünyayı aydınlattı... 1967'den 2013'e Şenol Güneş'li yılları bu yazı dizisinde bulacaksınız... BÜYÜK ses getirecek bu dizide İhsan Öksüz'ün "Güneş Doğu'dan Yükselir" kitabından da alıntılar yaparak o günleri okurlarımıza yaşatmış olacağız. Yine bu dizide Trabzonspor'un önde gelen teknik adamlarından,
camianın akil adamlarından
, Türk basınının usta kalemlerinden Şenol Güneş'le ilgili yorumlar da bulacaksınız. Şenol Güneş'in futbolculuk ve teknik adamlık dönemlerinde perde arkasında yaşadıkları, müthiş başarılı günleri bu dizide olacak...
enol Güneş, 1 Haziran 1952'de Trabzon'un Sotha mahallesinde dünyaya geldi. Arkadaşlarıyla mahalle aralarında naylon toplarla çift kale maçlar yaparlardı.
Ama Şenol Güneş, çocukluk yıllarında takımın golcüsüdür.
Bir taraftan da basketbola merakı vardı. Mahalledeki basketbol takımlarını da o kurardı.
Ama Trabzon, daha o dönemlerde bir futbol şehri olduğu için bütün arkadaşları futbol oynamak isterdi. Bu yüzden basketbol takımı kurmakta çok zorlanırdı. Amatör maçlarda onu kaleye geçirirlerdi ama o, mahalle maçlarında hep santrfor oynardı ve çok gol atardı...
Mahalle maçlarından sonra eve geldiğinde babası Hamit Efendi, ünü tüm dünyayı saracak olan o futbol adamını fırçalardı; ama Şenol Güneş, babasının uyarılarına rağmen futboldan vazgeçmiyor, aksine futbol onda bir tutku haline geliyordu...

***

Bakın Şenol Güneş o dönemleri nasıl anlatıyor İhsan Öksüz'ün "Güneş Doğudan Yükselir" kitabında: "Futbol yüzünden babamdan çok dayak yedim. Sadece ben mi? Trabzon'da futbol oynayan hemen herkes aynı yoldan geçmiştir. Hatta çok iyi futbolcu olabilecek gençler sırf bu yüzden futboldan kopmuştur.
Şimdi ise aileler bırakın çocuklarını dövmeyi, futbol kulüplerine kendileri götürüp umutla iyi futbolcu olmasını bekliyor.
Futbolda ben ve kardeşlerim birçok kez kolumuzu, bacağımızı, çenemizi, dişimizi kırdık.
Kafamızı patlattık. Ama futbol o kadar cazibeli bir oyun ki ondan vazgeçmek mümkün değil. Futbol oynamak çok güzel de malzeme bulmak zor, hatta imkansızdı.
Futbol topu olan çocuklara gıpta ile bakar ne kadar şanslı olduğunu düşünürdük. Futbol topu bulamadığımız zamanlarda içine kağıt doldurduğumuz bez parçalarını sıkı sıkıya bağlar öyle oynardık.
Kramponu olanlar ise çok şanslıydı. Bütün bunlarla ne zaman tanışacağımı merak eder dururdum. Yoksulluk, ekonomik zorluk herkesi etkiliyordu.
Ben ise zaten gizli olarak oynadığım futbola para harcayacak durumda değildim." diyor ve ekliyor. "Ağabeyim Zekeriya olmasaydı ben de futbolcu olamazdım."
Zekeriya, o yıllarda Trabzon Amatör Futbol Ligi'nde çok etkili bir golcüdür. Şenol Güneş'in en büyük ağabeyi İlyas da futbolcudur.
Çocuklarının futbola ilgisine çok kızan baba Hamit Efendi ise "Kendinize adam gibi bir iş bulun. Deli gibi topun peşinden koşarak ne kazanacaksınız?
Haylazlığı bırakın!" diyerek çocuklarına kızar, bazen de onlara dayak atarmış...
Şenol Güneş futbol kariyerine Erdoğdu Gençlik'te başladı.
17 yaşındayken Trabzonspor'un amatör takımına geçer. Amatör kümedeki başarısının ardından Sebat Gençlik'e transfer olarak profesyonel futbolculuğa ilk adımını atar. Sebat Gençlik'te bir anda herkesin dikkatini çeker.
Şenol Güneş bir taraftan da öğrenimini sürdürmektedir.
1972 yılında Trabzonspor'a transfer oldu. 20 yaşındaydı ve Eğitim Enstitüsü'ne devam etti.
Takımın Faruk ve Tuncel'den sonra üçüncü kalecisidir. Şenol Güneş o sezon tek maçta bile forma şansı bulamadan sezonu tamamlar. Özkan Sümer, Coşkun Şahinkaya, Necmi Perekli, Bülent Şahinkaya, Ahmet Ziya, Faruk Özak gibi o dönemin ünlü futbolcularına idman kaleciliği yapar...
Şenol Güneş'in ilk antrenörü Ahmet Karlıklı'ydı. Takımı ikinci devrede merhum Altan Sancaktepe çalıştırmıştı. Şenol Güneş o günleri hiç unutamaz.
Güneş, o günleri İhsan Öksüz'ün "Güneş Doğu'dan Yükselir"
kitabında şöyle anlatır:
TRANSFERDEN ALDIĞIM İLK PARA 15 BİN LİRAYDI
"Ramazan ayıydı ve ben oruç tutuyordum. Takımdaki ağabeylerimin çoğu oruç tutmazdı. Beni oruçlu bildikleri halde idmanın bitmesine rağmen habire şut atar, eğlenirlerdi. Ramazan topu atıldığı halde ben eve gidemiyordum.
Bu durum beni çok üzüyordu. Fiziksel olarak da güçsüz kalmıştım. Sezon sonuna doğru zatürre oldum. Tedavimi dispanserde yaptırabilmiştim.
Tedavimin ardından Trabzonspor'un yolunu tutmuştum.
Ama beni orada büyük ve acı bir sürpriz bekliyordu.
Halimi soran olmadı. Kendime kulüp bulmam söylendi.
Eğer o anda beni biri tabanca ile vursa, inanın oracıkta hiç kanım akmazdı. Çünkü adeta donmuştum. Bir süre kendimi boşlukta hissettim. Ama ben yapı olarak çok inatçı biriydim.
Bu hareketi gurur meselesi yaptım. Daha önce takviye olarak oynadığım Sebat Gençlik bana güzel bir teklif yaptı. Bunu kabul ettim ve Akçaabat'ın yolunu tuttum. Transferden ilk aldığım para 15 bin liraydı.
Bu paranın 7 bin lirasını ikinci sezonun ancak sonunda aldım.
Sebat Gençlik'te ilk sezon 27 maç oynadım ve 14 gol yedim.
İkinci sezon ise 30 maçta sadece 11 golü kalemde gördüm.
1971-72 sezonunda Gaziantepspor ile şampiyonluk yarışı yaptık. Ligin en önemli maçlarından birini deplasmanda Gaziantepspor ile yapıyorduk.
Maçta durum 0-0'dı ve ikinci yarının ortaları oynanıyordu. Öyle ki rakip ataklarını sürekli önlüyor, tehlikeli şutları çeliyor, kornere atıyordum. Rakip oyuncular sinirlenip korner atışlarında bana yükleniyor, sert hareketler yapıyorlardı. Yine bir pozisyonda topu kornere attım ama oyuncular bana saldırdı, küfürlerle üzerime geldiler.
Fakat maçın hakemi Macid Sarıdana çok dürüst bir maç yönetiyordu.
Hakem bu saldırılara karşı beni sürekli koruyordu.
Bir an geldi ki auta giden topu aldım ancak korkudan bir türlü sahaya girip atışı yapamıyordum.
Tribünlerde kıyamet kopuyordu.
Kendi arkadaşlarım ve hakem, topu oyuna sokmam için adeta yalvarıyorlardı. Ama ben bir türlü oyun sahasına giremiyordum. Sonunda topu oyuna soktum. Sonuçta maç başladığı gibi 0-0 bitti. Ama benim çilem bitmemişti.
Rakip oyuncular üzerime çullanmışlardı.
Tekme, tokat, küfürler yedim.
Vuramayanlar ise tükürük yağmuruna tuttular beni...
Sahada mahsur kaldık. 30 yıl önceki dönem. Neyse 1 saat sonra zor bela soyunma odasına girebildik. Gaziantep'in o zamanki valisi soyunma odamıza geldi.
İlk önce kendimize bir güven geldi. Öyle ya devletin valisi yediğimiz dayağı görmüş, uğradığımız hakaretlere bizzat şahit olmuştu. Herhalde şehir adına özür dilemeye gelmişti.
Ama asıl trajikomik olay o anda patladı.
- 'Ne yani' dedi. 'Bu kadar direnmeye değer miydi? Bütün milleti ayağa kaldırdınız. Sizin yüzünüzden evime gidemedim.' Hepimiz şaşkına dönmüş, ağzımız açık valiye bakakalmıştık.
Bu defa sert bir hışımla bana dönüp ağzındaki baklayı çıkarıverdi:
- Bir gol yeseydin ne olurdu?
Dünya mı yıkılırdı? Siz kim, Gaziantep kim? Küçücük bir ilçe takımısınız, şampiyon mu olacaksınız? Koskoca Gaziantep'le siz mi başa çıkacaksınız?
Sonra çekip gitti. Hatırladıkça acı acı gülerim.
Gerçekten o sezon sonu Gaziantepspor şampiyon olmuştu. Demek, valinin bir bildiği varmış."

YARIN: TAHTA İLE OTOBÜS YOLCULUĞU
CEVAT KOL


DİĞER HABERLER

Bu web sitesinde çerezler kullanılmaktadır.

İnternet sitemizin düzgün çalışması, kişiselleştirilmiş reklam deneyimi, internet sitemizi optimize edebilmemiz, ziyaret tercihlerinizi hatırlayabilmemiz için veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız.

"Tamam" ı tıklayarak, çerezlerin yerleştirilmesine izin vermektesiniz.