İnancın zaferi

F.Bahçe cephesinin bir tek takımlarını 'şampiyon' ilan etmediği kalmıştı. Oysa son sözler ancak sahada söylenebilirdi...

Ligin kilit haftasıydı... Bursa, deplasmanda G.Saray'a konuk oluyordu. 31'inci haftaya lider başlayan Timsah'ı, nefesini ensesinde hissettiği F.Bahçe takip ediyordu. İki takım da birbirinin kaybetmesini bekliyordu. Erken başlayan maçta F.Bahçe, deplasmanda zorda olsa Kasımpaşa'yı yenmiş, henüz oynamayan Bursa'nın önüne geçmişti. Timsah, mutlak kazanmak zorundadır artık. Hele hafta arasında F.Bahçe kaptanı Alex'in yaptığı "Bursa dikiz aynasından bizim geçişimizi seyredecek" açıklaması, yeşil-beyazlı futbolcuları strese sokmuş, galibiyete şartlandırmıştı. Maç başladı. İki takım da mutlak pozisyonlara giriyor ancak Ali Sami Yen'den gol sesi gelmiyordu. Bursa, 2. yarıda hakimiyeti ele aldığı maçta Sercan'ın kaçırdığı net pozisyonlar yüzünden evine başı eğik dönmek zorunda kaldı. Timsah'ın istediği olmadı. Tek teselli, rakip karşısında sergilenen güzel futboldu.

Ok yaydan çıkmıştı

Yeşil-beyazlılarda hüzün F.Bahçe cephesinde ise sevinç vardı. Lider değişmiş, Bursa 1 puan farkla geriye düşmüştü. Timsah'ın şampiyonluğunun zora girdiğini bundan sonra F.Bahçe'nin mücadeleyi bırakmayacağı kanısı hakimdi spor kamuoyunda. Bursa cephesinde ise her şey bitmemişti. Camia, inancını hiç kaybetmedi. Ok yaydan çıkmıştı, bu yoldan dönmek yoktu Bursa için... Sadece roller değişmişti. Şimdi pusuya yatıp rakibin puan kaybetmesini bekleme sırası Timsah'a geçmişti. Erken havaya F.Bahçe'den öyle açıklamalar geliyordu ki bir şampiyonluklarını ilan etmemişlerdi. Dereyi görmeden paçalar sıvanmıştı. Bursa'nın moral bozukluğu ile evinde Kayseri'ye de puan kaptırması bekleniyordu. Ama aksine Timsah daha da hırslanmıştı. Taraftarıyla kenetlenen bir takımın neler yapabileceğini gösterdi Kayseri karşında. 37 dakikada 2 gol bularak işi çabuk bitirdi. Aslında Bursa da F.Bahçe'nin Eskişehir'e takılmasını bekliyordu. İstanbul takımlarına karşı farklı bir performans sergileyen Eskişehir, bu kez beklenmedik şekilde kötü oynayıp, mağlup oldu F.Bahçe'ye... İyice havaya giren sarı-lacivertliler, şampiyonluğu çantada keklik görmeye başlamıştı. Ancak gözden kaçan bir faktör vardı. Bursa'nın 2, liderin ise 3 maçı kalmıştı. Bir de Ziraat Türkiye Kupası finali vardı. Daha da önemlisi F.Bahçe, Bursa'nın kardeş takımı A.Gücü ile oynayacaktı... Ve bay geçilecek 33. hafta şampiyonluk yarışında Bursa için büyük bir avantaj gibi duruyordu. Artık sadece bir maçı kalan Timsah, rakibinin A.Gücü sınavını koltuğuna uzanarak seyredecekti. Üstelik kardeşinden çok ümitliydi. A.Gücü'nün F.Bahçe'ye çelme takıp, Bursa'yı lider yapması bekleniyordu. Hatta çok sayıda Bursalı destek için başkente gitmişti... Ama ne yazık ki beklenen olmadı. Yeşil-beyazlıların hiç ummadığı bir skor çıktı ortaya. Mücadele etmeyen, kalecisi akıl almaz goller yiyen A.Gücü, farklı bir skorla mağlup olup, kardeşini kahretti. Yapılacak bir şey yoktu. Bursa son maçını kazanıp liderin kaybetmesini bekleyecekti artık. Bir ihtimal daha vardı. Kardeş takımından beklediğini alamayan Bursa, bu kez umutlarını ezeli rakibi Trabzon'a bağladı. Keza şampiyonluk için Karadeniz ekibinin F.Bahçe'den puan alması gerekiyordu. Ancak hafta arasında Ziraat Türkiye Kupası'nda F.Bahçe'yi 28'inci yılında da kupaya hasret bırakan Trabzon'un istediğini aldıktan sonra kendisi için önem taşımayan lig maçında Bursa'nın isteğine cevap vermesi zor görünüyordu. Yani kupayı alan bordo-mavililerin Bursa'ya kıyak yapmasını açıkçası kimse beklemiyordu... Uzun lig maratonunda 33 hafta geride kalmış, şampiyonun ilanı için son maçlar bekleniyordu. Ortam iyice gerilmişti. F.Bahçe cephesinden yapılan açıklamalar futbolu saha dışına taşımıştı. Maçtan çok rakiplerin sergileyeceği tavır konuşuluyordu. Beşiktaş'ın 3'üncü olabilmek için Bursa'yı kesin yeneceği, kupa galibi Trabzon'un F.Bahçe karşılaşmasına asılmayacağı yönündeki yorumlar gazete sütunlarını süslüyordu. Ama tüm bu karmaşanın içinde sedece futbolu konuşan, gereksiz polemiklere girmeyen ve dezavantajlı konumda olmasına rağmen şampiyonluktan umudunu kesmeyen bir Bursa vardı... "Timsah'ın, başkanı ve hocası son sözün sahada söyleneceğinin farkındaydı. Maça birkaç gün kala Sağlam'ın yaptığı açıklama da bu anlayışı Bursa'nın mütevazı bekleyişini gözler önüne seriyordu: "2'nci olsak da şampiyonluk gibi kutlayacağız..."

Hep mütevazı...

Bu düşünce doğruydu. Çünkü Bursa, 47 yıllık tarihinde ilk kez Şampiyonlar Ligi'ne katılacaktı ve bunu haftalar önce garantilemişti. 47 yılda yapılamayanları bir sezonda başaran Timsah, zaten "Gönüllerin şampiyonu" ilan edilmişti. Bu başarıyı bir de kupayla taçlandırma arzusuyla kavrulan yeşil-beyazlı camia, yazılacak destanın farkında olmadan son 90 dakikanın başlamasını bekliyordu. Keza 5'inci büyük bu 90 dakikanın sonunda belli olacaktı.... TUNA ÇAM
Kupaya yanmak
Bursasporlu taraftarlar şöyle demişler son maçtan önce: "Şampiyon olamasak bile bir kupa hediye edeceğiz takımımıza!.." Yani son haftadan çok önce "gönüllerin şampiyonu" ilan etmişler takımlarını. Şükrü Saracoğlu Stadı'ndaki son maçtan söz ediyorum. Stat dışında rahmetli İslam Çupi'nin bir tümcesi çarpıyor gözüme; "F.Bahçe sevgisi bir başka sevgiye benzemez!.."
Benzemeyecek elbette ki. Bir sevme biçiminin farklılığı kimseyi rahatsız etmez tabii ki. Sahici bir rahatsızlığa neden olmuyorsa ama… Rahatsızlığın sahici olanını F.Bahçe-Trabzonspor maçının sonunda gördük. Evveliyatı var tabii ki... Girişteki paragrafa dönüyorum ve sizlere yaşanmış bir olay aktarmak istiyorum; 1930'lar -Tarih buna yakın olabilir- Bugünkü Yel değirmeni Mahallesi civarındaki Paris Mahalleliler, Modalılarla Papazın Çayırı'nda "Mahalle Maçları Turnuvası"nda kapışacaklar. Parisli garibanların ayaklarına giyecek ayakkabıları, sırtlarına geçirecek formaları yok. Don atlet uydurup çıkıyorlar maça… Modalılar zengin uşaklar. Forma-şortayakkabı gıcır gıcır. Final maçının ödülü pahada hafif maneviyatta yüksek bir kupa. O günün şartlarında işte…. Ne kadar olacaksa. Parislilerin başı dimdik... Maç başlıyor ve bitiyor. Parisli baldırıçıplaklar, Modalıları '4'lüyorlar. Maç garibanların galibiyetiyle bitiyor. Papazın Çayırı'nı dolduran Parislilerin canhıraş tezahüratları arasında Modalılar kupayı taşla eziyorlar bir güzel ve öyle veriyorlar. Kupa ezik olabilir ama Parislilerin başı dik. Takım oyuncularını omuzlarına almışlar ve mahalleye kadar marşlarla yürümüşler. Şimdi bugüne bakalım; F.Bahçe Şükrü Saracoğlu Stadı'nda maç başlamadan önce bir pankart çarpıyor gözümüze: "Yakarız dünyayı sen şampiyon olunca!.." F.Bahçe şampiyon olamadı ama stat yine yangın yeriydi.
Kimseye bir futbol takımının nasıl sevileceğini öğretecek değiliz ama şu manidar bir açıklama: "O yanlış anons yapılmasaydı, Trabzonsporlu futbolcular Şükrü Saracoğlu Stadı'ndan çıkamazdı!.."
Oysa aynı İslam Çupi şundan da yakınmıştı; "Adam tribüne küfür etmeye, bağırmaya, çağırmaya, başkalarına saldırmaya geliyor. Böyle taraftar olmaz ki!.." 1930'lardaki olayı anımsadım. Kupayı ezip rakip takıma veren Modalıları. Şimdi de ardından gelişen olayları izliyoruz. Bir sevme biçiminin neye mal olduğunu... Kupaya yanıyoruz futbolsever olarak. Ama hepimiz başka başka… HAKAN DİLEK
Altın çocuk Volkan
Sarı kramponları nedeniyle Bursa taraftarı ona "Altın Çocuk" diyor. Bugünlerde değeri sürekli artıyor. Aslında İstanbul'un büyükleri onu sezon başında keşfetmiş, devre arası transferi çok konuşulmuştu.
Ama o da Bursa'da kalıp, altın sezonuna imza attı. Öz be öz Bursa çocuğu olan Volkan Şen'den söz ediyoruz... Altyapının ürünü olan Volkan, şampiyonluğa; 27 lig maçında 6 gol, 6 asistle katkıda bulundu.
Onun bu katkısında bazı kişiler ve tesadüflerin rolü büyüktü. 2007-08 sezonunda büyük hayallerle geldiği Bursa'da teknik direktör Bülent Korkmaz'ın, "Gönderin" tebliğini duyunca dünyası başına yıkılmıştı. Tarsus İdmayurdu talip olunca, vedalaşmak için dönemin yöneticilerinden Ekrem Senal ve Osman Çelik'in yanında aldı soluğu... Çelik durumu öğrenince, "Bir yere gitmiyorsun. Sen Bursa'nın evladısın" dedi ve futbol yaşamı böylece değişti. Samet Aybaba göreve geldiğinde A takımda kendisine yer buldu.
Bu yüzden, o muhteşem günleri görmesini sağlayan iki kişiye; Çelik ve Aybaba'ya minnet duyduğunu her fırsatta söylüyor. Ertuğrul Sağlam'ı ise öve öve bitiremiyor. Volkan'a göre Sağlam, karizması, yaklaşımı ve liderlik vasfıyla şampiyonluğun kahramanı... Bir oyuncunun kaderi nasıl değişiyor Volkan'ın yaşamı buna canlı örnek. O gün Tarsus'a gitse, bugün "Altın Çocuk" olarak Bursa tarihine ismini yazdırması mümkün olamayacaktı...
Başkan Bursa'ya heykelimizi dik
Kayserispor'la maddi konularda yaşadığı anlaşmazlık Turgay Bahadır'ın rotasını Bursa'ya çevirdi. En büyük özelliği orta alan ve forvetin her yerinde görev alan çok yönlü futbol çizgisine sahip olmasıydı. Ertuğrul Sağlam'ın onu tercih etmesinde bu yapısı etkili oldu. Sağlam, onu sezon içinde bir joker gibi kullandı. İhtiyaç olan her yere pansuman yapmayı başardı. Sezon başlarken, Avrupa kupalarına gitmek isteyen futbolular arasındaydı. Ligin ikinci yarasında özellikle Fenerbahçe maçından sonra şampiyonluk şarkıları söylenmeye başlanınca, o da bir dileğini seslendirmeye başladı; "Şampiyon olursak, Bursa'ya heykelimizi diksinler." Hatta arkadaşları ona, "Siz şampiyon olun, o işlerin halledilmesi kolay" demeye başladı. Sonuç ortada, artık Turgay'ın gözü Bursa Büyükşehir Belediye Başkanı Recep Altepe'de... Bakalım başkan Altepe, şampiyonlukta önemli katkısı bulunan Turgay'ın arzusunu yerine getirecek mi? HALDUN DOMAÇ




DİĞER HABERLER

Bu web sitesinde çerezler kullanılmaktadır.

İnternet sitemizin düzgün çalışması, kişiselleştirilmiş reklam deneyimi, internet sitemizi optimize edebilmemiz, ziyaret tercihlerinizi hatırlayabilmemiz için veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız.

"Tamam" ı tıklayarak, çerezlerin yerleştirilmesine izin vermektesiniz.