Gözyaşlarına aldandı

Malmö maçı sonrası ağlayarak kendisine sarılan başkan Demirören'e inanıp, istifadan vazgeçen Rıza Çalımbay sonra bin pişman olacaktı

Rıza Çalımbay ilk maçında (Malatyaspor) üç puanla başlayınca Beşiktaş denizinde sular duruldu, umutlar tazelendi. Ardından Denizli, Gaziantep, Sakarya galibiyetleri derken başkanın da keyfi yerine gelmiş ve Çalımbay da üzerindeki büyük baskıdan kurtulmuştu. Bu havada Beşiktaş şampiyonluk yarışındaki iddiasını sürdürürken Çalımbay asıl süksesini 17 Nisan 2005'te Saracoğlu'nda yapacaktı.
Beşiktaş takımı, tıklım tıklım dolu Saracoğlu'na çıktığında futbolcular da Çalımbay da tribündeki çirkin pankartı görmüş ve siyah-beyazlı oyuncuların motivasyonu katlanmıştı. "Rıza efendi, iki ekmek, bir süt" pankartıyla 'kapıcı' göndermesi yapılan Çalımbay ve öğrencileri, ezeli rakiplerine unutamayacakları bir ders vererek tarih yazmayı başarmışlardı.
Hakem Bülent Demirlek, Tuncay'ın kendini yere bıraktığı pozisyonda uydurm
a bir penaltı vermekle kalmamış, ceza sahası içi oyuncu doluyken kalesine geçmediği gerekçesiyle Cordoba'yı oyundan atmıştı. 3-2 önde olduğu maçta uydurma penaltıyı karşılamak zorunda kalan Kartal bir de kalecisini kaybedince kaleye Pancu'yu geçirmek zorunda kalmıştı.
"SENİ BIRAKMAM" DEDİ
Kader ağlarını örüyordu ama bu ağlara takılacak olan Beşiktaş değil Fenerbahçe'ydi.
80'de kaleye geçen Pancu, uzatmalar dahil yaklaşık 14 dakika boyunca Beşiktaş kalesini başarıyla koruyor ve "Kadıköy panteri" lakabını hak ediyordu.Maç 3-3 bitse bile Beşiktaş adına bir destan kabul edilebilirdi ama Kartal bununla yetinmedi, daha fazlasını yaptı. Koray Avcı'nın müthiş golü, Beşiktaş'a tarihi bir zafer kazandırırken Saracoğlu'ndaki binlerce Fenerbahçeli de Beşiktaş'ı alkışlayarak uğurluyorlardı.
Bu maçtaki performans ve çok zor şartlarda alınan müthiş sonuç, Demirören'in Çalımbay'a güvenmesini ve gelecek sezon da hocayla devam kararı almasını sağladı. Lig bittiğinde Beşiktaş, 69 puanla 4. sıradaydı ama bu bir sonraki yıl için umutlanmayı önlemiyordu. Çalımbay yeni sezon öncesi tam 13 transfer yaptı. Kleberson, Bobo, ve Ailton gibi yıldızları kadrosuna kattı. Hedef ligde şampiyonluk yaşamak, Avrupa'da da taraftarın yüzünü güldürecek sonuçlar almaktı. Ancak evdeki hesaplar çarşıya uymadı.
Lige Kayseri Erciyes beraberliğiyle başlayan Beşiktaş, ilk 7 maçta üç mağlubiyet, iki beraberlik alınca Demirören her zamanki taktiğine başvurdu. Medya "Çalımbay gönderilecek" haberleriyle çalkalanıyordu.
Bu haberleri kendi kurmaylarıyla değerlendiren Çalımbay, yardımcısı Gökhan Keskin'le birlikte, 29 Eylül'de deplasmanda oynanacak M a l m ö maçı sonrası istifa etme kararı aldı. Kararını Malmö maçı öncesi soyunma odasında futbolcularına da açıklayan Çalımbay "Bu maçı bizim için oynayın" diyerek motivasyonu en üst seviyeye çıkarıyor ve takımın yıldızı Sergen'le de özel bir görüşme yapıyordu.
Malmö'ye kendi sahasında 1-0 yenilmiş olan Beşiktaş, Sergen'in yıldızlaştığı maçta Youla (2), Ali Güneş ve Tümer'in golleriyle sahadan 4-1 galip ayrılarak başta Demirören olmak üzere herkesi şaşkına çeviriyordu.
Maç bittiğinde yedek kulübesinde Gökhan Keskin'le birlikte istifa kararının arkasında durma konusunda anlaşan Çalımbay'ı büyük bir sürpriz bekliyordu. Hocaya sarılan başkan gözyaşları içinde "Gitmeyeceksin, seni bırakmam" diyordu. Çalımbay bu duygusal ortamda daha önce aldığı istifa kararından vazgeçerken Gökhan Keskin bu hataya düşmüyor ve görevi bırakıyordu.
Malmö dönüşü Çalımbay'ı evine davet eden başkan, artık hiçbir sorun olmadığını, yola birlikte devam edeceklerini söylüyor. İşin ilginç tarafı Çalımbay da (sonradan çok pişman olacak) bu sözlere inanıyordu.
TİGANA İLE AYNI SÜREÇ
Malmö sonrası ligde Samsunspor'u 3-2 yenen Beşiktaş'ta hocanın koltuğu sağlamlaştı zannedilirken, bir hafta sonra İnönü'de Kayserispor'la golsüz berabere kalınması her şeyi altüst ediyordu. Başkanın sözleri kulağında çınlayan Çalımbay rahattı. Terslik olacağına ihtimal vermiyor ama yanılıyordu.
16 Ekim gecesi, eski menajer Sinan Engin bir televizyonda "Rıza hoca bırakmalı, artık durmamalı.
Bu şartlarda kalınmaz" türünden cümleleri arka arkaya kurduğunda ertesi gün yaşanacakları sanırım başkan Demirören dışında tahmin eden yoktu.
Sabah Ümraniye'de üç gün sonra oynanacak Bolton Wanderers maçının kasetlerini izlemeye hazırlanan Çalımbay, gelen bir telefon üzerine Engin'in söylediği o sözlerin tamamına başkanın da katıldığını, dahası Engin'in o konuşmaları Demirören'in bilgisi dahilinde yaptığını öğreniyor, şok oluyordu.
İddianın doğru olup olmadığını bizzat başkana soran Çalımbay, acı gerçekle yüzleşince istifa kararı almaktan başka bir çaresi kalmıyordu. (Sevgili Beşiktaşlılar çok detaya giriyorum farkındayım ama tüm bunları hatırlayın ki bugün Denizli konusunda yaşananları daha iyi anlayabilesiniz.) Evet Çalımbay alacağını alıp Beşiktaş'la yollarını ayırırken her zaman yaptığı gibi Amerika'yı yeniden keşfetme turlarına başlayan Demirören, bu kez Fransız Tigana'yı göreve getiriyor ve benzer bir süreç başlıyordu.
Tigana daha ilk maçtan itibaren "Gençlere önem veriyorum" maskesi altında her maça ayrı bir 11 çıkarıp sürekli taşları yerinden oynatırken "Ben yarışmacı değil, bir altyapı hocasıyım" diye adeta bas bas bağırıyordu.
AVUCUNU YALADI...
Bu satırların yazarı Turgay Demir, Tigana göreve başladıktan üç ay sonra "Bu hocayla sözleşme yenilemeyin. Sezon sonu bırakın gitsin. Yeni sözleşme yapacaksanız nasıl göndereceğinizi de o sözleşmeye yazın. Yoksa FIFA yollarında sona erer bu aşk!" diye uyarıyor ama günü kurtarmaktan başka bir şey düşünmeyenler bu uyarılara kulak asmıyorlardı.
Tigana, iki Türkiye Kupası ve bir de Süper Kupa kazanarak kendisini çok başarılı bulurken, bunun camiayı tatmin etmediği çok açıktı. İzmir'deki kupa finali sonrası Beşiktaş'a veda eden Tigana, anlamlı sözlerle başkana göndermeler yapıp, kendisine verilen sözlerin tutulmadığını ifade ediyordu.
Tigana olayını kısa geçiyorum çünkü çalıştığı süreçte rahattı ve büyük baskı görmedi. Ancak gittikten sonra Beşiktaş'la sorunlar yaşadı.
Tıpkı benim aylar öncesinden uyardığım gibi Beşiktaş'ı FIFA'ya şikayet etti.O konunun detaylarına burada girmeyeceğim ama bu haksız bir şikayetti ve Tigana kulüpten aldığı "Elindeki teminat mektubunu kullanıp alacağının son taksidini tahsil edebilirsin" talimatına rağmen bunu yapmıyor ve daha sonra da "Benim paramı vermediniz" diye Beşiktaş'ın kapısına dayanıyordu.
Beşiktaş bu yanlış ve çirkin harekete rağmen kalan parayı (Büyük bir rakam değil bildiğim kadarıyla 100 bin dolar civarında) üç taksitte öderken, Tigana bununla tatmin olmuyordu. Çünkü o günlerde Del Bosque'nin davası sonuçlanmış ve İspanyol hoca Beşiktaş'tan yaklaşık 8.5 milyon lira tazminat almıştı.
Bu olay Tigana'nın da iştahını kabarttı ve daha fazlasını almanın peşine düştü. Ne var ki FIFA'da görülen davaları Beşiktaş kazandı ve hak ettiğinin fazlasını isteyen Tigana avucunu yalamak zorunda kaldı.
Evet Fransız hoca ile yollar ayrılmış ve başkan Yıldırım Demirören, birkaç ismin nabzını yokladıktan sonra bu kez de Ertuğrul Sağlam'da karar kılmıştı. Tabii bu karar kılma olayı o kadar da kolay olmamıştı. Ertuğrul hocanın eşinin türbanından tutun da birçok detay bu transfer görüşmelerine damga vuruyor ve ortalık toz duman oluyordu.


YA İSTİFA EDİN, YA ETEK GİYİN!

Sevgili Beşiktaşlılar, Yıldırım Demirören döneminde hiçbir transferin normal yapılmadığını sizler de biliyorsunuz. Özellikle teknik adamların gelişleri de gidişleri de inanılmaz sancılı... Başkanı ön plana çıkarırken diğer yöneticileri sinek ikili durumuna düşüren, Beşiktaş'a yakışmayan, anlık, şaşırtıcı ve sisli uygulamalar herkesi canından bezdirdi.
İşte en son Denizli konusunda yaşanlar ortada. Özetle Demirören'in getirdiği hiçbir hoca normal gelmedi ve hiçbiri de normal gitmedi. Hep garip olaylar yaşandı ve tüm bu yaşananlardan Beşiktaşlı yöneticilerin yüzde 90'ının hiç haberi olmadı. Başkan bildiğini okudu, istediği kilimi dokudu vesselam.
İşte görüyorsunuz ortalık yine toz duman. Denizli gönderildi. Schuster'le sözleşme imzalandı. "Denizli'nin sağlığı kötü... Hoca görevinin başında... Hoca futbolcuların ödemeleri yapılsın diye rest çekince başkan kızdı..." Rivayetin bini bir para.
Koca Beşiktaş böyle yönetilir mi Allah aşkına. Başkan her konuda bildiğini okuyacaksa bunca yöneticinin, yönetim kurulunda ne işi var? Manzara çok açık ve net. Başkan Demirören'in Serdal Adalı hariç hiçbir yöneticiye bilgi vermeden Denizli ile yolları ayırıp, Schuster ile anlaşması tarihin tekerrürden ibaret olduğunun da bir kanıtı olarak karşımızda duruyor. İşte bu nedenle bu yazı dizisinin önemi çok ama çok daha fazla artıyor.
Yakın tarihi tüm detaylarıyla sizlere anlatıyoruz. Böylece Denizli olayında yaşananları anlamak ve anlatmak çok daha kolay olacaktır. Aynı şekilde Demirören'in 6 yılda bir arpa boyu ilerlemeden, yanlışlara yanlış katarak, aynı kuyuya defalarca düşüp, aynı yanlış kabloyu defalarca keserek sürekli bombaları patlattığını görmenin en kestirme yolu da bu yakın tarihi hatırlamaktır. Yazı dizimizin sonraki bölümlerinde tüm detaylarıyla anlatacağım Denizli-Schuster konusunun, Beşiktaş yönetiminde ciddi bir krize neden olacağını ve bazı yöneticilerin istifa edeceklerini adım gibi biliyorum.
Yok eğer onlar kendilerine karşı yapılan bu saygısızlığı kulak arkası eder ve görmezden gelirlerse kendileri bilir. O zaman bizim de meydanı boş bulunca "of the record" sallayanlara "Ya istifa edin, ya etek giyin kardeşim" deme hakkımız doğacaktır sanırım.
Hele bir bekleyelim de günü gelince diyeceğimizi deriz.

DİĞER HABERLER

Bu web sitesinde çerezler kullanılmaktadır.

İnternet sitemizin düzgün çalışması, kişiselleştirilmiş reklam deneyimi, internet sitemizi optimize edebilmemiz, ziyaret tercihlerinizi hatırlayabilmemiz için veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız.

"Tamam" ı tıklayarak, çerezlerin yerleştirilmesine izin vermektesiniz.