Akıl tutulması
- Hakan Dilek Yazıları
- 24 Nisan 2011, 22:49:02
Bir şey dikkatinizi çekmiştir. Neredeyse bir takımı oluşturacak kadar isim ortada yok. Asıl bakılması gereken yer bu isimlerin nerede olduğu kadar nasıl ve neden geçen gece 'olay mahallinde!' olmadıklarıdır...
Biraz geriye gidelim; Bir gün Galatasaray bir yazı kaleme aldı ve yayınladı; "...Misimoviç'in kulübümüzün arzuladığı performans taleplerine karşı, tamamen olumsuz davranışlarından, antrenman ve maçlarda sergilediği tavırlar...'' Avrupa'da birçok kulübün peşinde koştuğu (hatta disiplin abidesi hocaların) Misimoviç bu ve buna benzer gerekçelerle Hagi tarafından kadro dışı bırakılmıştı.
Daha önce şimdi baş tacı oyunculardan ve milli takımın değişmez liberosu Servet, Rijkaard tarafından 'gönderilmekle' tehdit edilmiş, bir süre kızağa çekilmişti. Aynı dönemdeki futbolcu transferi faciasını hatırlayalım. Nonda'dan sonra da Keita'dan vazgeçilmiş yerlerine 'iki gömlek daha aşağıda isimler!' monte edilmeye çalışılmıştı.
Yanlışlar sorgulanmalı
Hagi, Pino'yu sahaya 'tam yetkiyle' salmıştı ama bu oyuncu da 'verimsiz!' olduğu savıyla Bülent Ünder tarafından veto edildi.
Geldiği günlerde gönderimizdeki bayrak gibi esen Kewell yokları oynadı, Neill isteğini- azmini giderek kaybetti, Yekta bir iki kez esti sonra sustu, gönderilecekler listesinin başındaki Servet değişmez isim oldu, Baros zaten yokların ve karanlığın kralı...
Bir teknik direktörün baş tacı ettiğini diğer teknik direktör 'işe yaramaz!' ilan etti.
Son olarak da takım kaptanı; 'Ruhumu kaybettim beni bırakın!' dedi.
Ne baştan aldığı isimlerin motivasyonunu diri tutabildi, ne de sonradan gelenlerin 'uyumunu sağlayabildi' Galatasaray.
Sarı-kırmızılı armada bir asrı geçen hayatında futbolcuları ve teknik direktörlerinden çok kendisini buralara getiren 'aklı sorgulamalı!' Seçim kazananların neden kazanacağı biliniyor. Asıl sorun seçimi kaybedenin neden kaybettiği sorunudur.
Biraz geriye gidelim; Bir gün Galatasaray bir yazı kaleme aldı ve yayınladı; "...Misimoviç'in kulübümüzün arzuladığı performans taleplerine karşı, tamamen olumsuz davranışlarından, antrenman ve maçlarda sergilediği tavırlar...'' Avrupa'da birçok kulübün peşinde koştuğu (hatta disiplin abidesi hocaların) Misimoviç bu ve buna benzer gerekçelerle Hagi tarafından kadro dışı bırakılmıştı.
Daha önce şimdi baş tacı oyunculardan ve milli takımın değişmez liberosu Servet, Rijkaard tarafından 'gönderilmekle' tehdit edilmiş, bir süre kızağa çekilmişti. Aynı dönemdeki futbolcu transferi faciasını hatırlayalım. Nonda'dan sonra da Keita'dan vazgeçilmiş yerlerine 'iki gömlek daha aşağıda isimler!' monte edilmeye çalışılmıştı.
Yanlışlar sorgulanmalı
Hagi, Pino'yu sahaya 'tam yetkiyle' salmıştı ama bu oyuncu da 'verimsiz!' olduğu savıyla Bülent Ünder tarafından veto edildi.
Geldiği günlerde gönderimizdeki bayrak gibi esen Kewell yokları oynadı, Neill isteğini- azmini giderek kaybetti, Yekta bir iki kez esti sonra sustu, gönderilecekler listesinin başındaki Servet değişmez isim oldu, Baros zaten yokların ve karanlığın kralı...
Bir teknik direktörün baş tacı ettiğini diğer teknik direktör 'işe yaramaz!' ilan etti.
Son olarak da takım kaptanı; 'Ruhumu kaybettim beni bırakın!' dedi.
Ne baştan aldığı isimlerin motivasyonunu diri tutabildi, ne de sonradan gelenlerin 'uyumunu sağlayabildi' Galatasaray.
Sarı-kırmızılı armada bir asrı geçen hayatında futbolcuları ve teknik direktörlerinden çok kendisini buralara getiren 'aklı sorgulamalı!' Seçim kazananların neden kazanacağı biliniyor. Asıl sorun seçimi kaybedenin neden kaybettiği sorunudur.