G.Saray, 1960'ların Brezilyası gibi

* Yılmaz Vural'ın Kasımpaşa'sının iyi futbolu ve Rijkaard'ın yeniden hücum futboluna dönmesi maçın keyifli geçmesini sağladı. 60'lı yılların Brezilyası vardı sahada
* G.Saray 4 forvetle maça çıktı. Aynen Brezilya'nın Garrincha, Didi, Vava, Pele ve Zagallo'lu kadrosu gibi. Gol ziyafeti, hücum ziyafeti çekti
* Keita futbol sahalarında görülen en güzel gollerden birisini attı, mucize bir goldü. Ama ilk yarının en kötüsüydü. Çok egoistti. Bana sorarsan maç notu 3
GALATASARAYLILARIN GÖNLÜNDEKİ 10 İSİM
_Geçen hafta herhangi bir avantajları yok ikisi de elenebilir" demiştiniz ve tur Galatasaray ile Fenerbahçe'nin ayağına kadar gelmesine karşın Avrupa'ya veda ettiler. Fenerbahçe'de fazla etki yapmasa da Galatasaray için ciddi bir şoktu. Özellikle hakemin vermediği penaltı düşünülürse.
Galatasaray'da iki konu var. Bir defa hakem katletti, kesin. Neden katletti? UEFA'nın talimatıyla Avrupa Ligi maçlarında görevlendirilen beşinci, altıncı hakemler olmasa bu kadar kesin, bu kadar net konuşmam mümkün değil. Çünkü Perea'nın elle oynadığı pozisyonda orta hakemin ya da yan hakemin görememesi normal. Görse de tamam göremese de tamam. Neticede 'Hakem göremedi' der geçeriz. Ama böyle pozisyonlar için görevlendirilmiş, maç boyu, hatta sahanın içine girerek kalecinin yanında dolaşacak kadar sahanın içine girerek görev yapan bir hakem var. İşi de sadece bu olan bir 6. hakem. Kendisine 2 metre mesafede, tam da cepheden bakıyor. Hakemin gözüyle, adamın eli arasında hiçbir engel yok. Hakemin 'Görmedim' demesine imkan, ihtimal yok. Gördü ama söyleyemedi penaltı olduğunu. Çünkü söylese penaltı ve kırmızı kart. O sırada durum 1-1, Galatasaray 2-1 öne geçecek, Atletico 10 kişi kalacak ve maçın bitmesine 10 dakika var. 'Gördüm' demesi 'turu geçecek takımı ilan etmesi' demektir. Diyemedi. UEFA'nın hakem komitesi başkanı, 'İspanyol olduğu için' diyemedi. Platini'nin UEFA Başkanlığı ve hedefindeki FIFA Başkanlığı için bir İspanyol'u desteklemesi daha önemli. Çünkü Latin camiası futbol dünyasına hakim. Platini'nin işine geldi. Ben Sabah'ta çok ağır bir not yazdım: 'Görevliydi bu hakemler' diye. Ancak görevli bir hakem bu kararı verirdi. Bu madalyonun bir tarafıydı. Madalyonun öbür tarafına gelince; Galatasaray akla hayale gelmeyecek kadar pısırık bir futbol oynadı, oynatıldı. Galatasaray, Galatasaray gibi oynatılsa ki Galatasaray'ın Galatasaray gibi oynamasının ne demek olduğunu Kasımpaşa maçının ilk yarısında gördük, o 6 tane hakemi de yenerlerdi. O maç çalınacak penaltıya kalmazdı. Geçen hafta dedim ya "Galatasaray sahaya turu atlamış olarak çıkacak. 0-0 Galatasaray'a yetiyor. Maç başladığında tabelada 0- 0 yazıyor. Demek ki maç başladığında Galatasaray turu atlamış durumda olacak." Maç 0-0 başladığı zaman, 'Ben skoru muhafaza edeceğim' diye oynarsan işte bu olur. Karşında sana gol atmaya mecbur bir rakip var. Kendi sahandasın, kendi seyircin önünde oynuyorsun ve üstüne gelen bir rakip önünde oynuyorsun. Kendi sahanda oynamanın en büyük dezavantajı rakibin savunma düşüncesi içinde oynaması. Kapalı savunma yapar açamazsın. Burada tam tersine üstüne gelen bir rakibe karşı kendi sahanda oynuyorsun. Yani rahat gol atma imkanına sahipsin. İyi hücum oyuncuların var ve 'dünyanın en iyi hücum hocalarından biri olduğu' iddia edilen Rijkaard da takımın başında. Daha ne istersin? Ama Galatasaray pısırık bir futbol oynadı, işte o zaman da altıncı hakem bir pozisyona gözlerini yumunca Galatasaray elendi.

KALP HASTASI FUTBOL İLAHI
HAYATIMI RİJKAARD'A BORÇLUYUM

VURAL İYİ BİR HOCA

_Kasımpaşa maçıyla devam edelim. 4-1'lik farklı bir galibiyet var, Yılmaz Vural yönetimindeki Kasımpaşa'nın ortaya koyduğu pozitif futbol var. Maçın analiziyle ilgili neler söyleyeceksiniz? Kırılma noktası neresiydi?
Kim ne derse desin Yılmaz Vural, Kasımpaşa'ya çok iyi futbol oynatıyor. Yılmaz Vural, bu ülkenin en iyi hocalarından birisi. Keşke en istikrarlı hocalarından birisi olsaydı. Şimdi üç büyük takımdan birinin başında da olabilirdi, milli takımın başında da olabilirdi. Ama ne yazık ki Yılmaz Vural da bir istikrar yok. İki sezon üst üste aynı takımı çalıştırdığı çok ender. 'Efendim ben ayrılmıyorum, ayırıyorlar' diyorsa da demek ki geçimsiz birisi. Yılmaz Vural bir düşünmeli, 'Ben niye bir takımı alıp onu şampiyonluğa götürmüyorum.' Bu Bursa olabilirdi, bu Antalya olabilirdi, bu Sarıyer olabilirdi. Çok da iyi takımların başında hocalık yaptı. Hiçbirinde devamlılık sağlayamadı. Ama futbolu futbol olarak oynatıyor, çok da iyi oynatıyor. Maçın bu kadar güzel olmasının iki sebebi vardı: 1- Yılmaz Vural'ın Kasımpaşa'sının futbolu... 2- Rijkaard ilk defa maçın ilk yarısında, Türkiye'ye geldiği günlerdeki futbol düşüncesine, hücum futbolu düşüncesine döndü.
MAÇIN ADAMI DEĞİLDİ
O ilk yarıda adeta 1958, 1960'lı yılların efsane Brezilya'sı vardı sahada. Garrincha, Didi, Vava, Pele, Zagallo forvetiyle futbol ziyafetleri çeken, hücum ziyafetleri çeken, gol ziyafetleri çeken bir Galatasaray vardı sahada. Galatasaray resmen 4 forvetle çıktı maça. Keita, Giovani, Jo ve Arda. Aynen Brezilya'nın Garrincha, Didi, Vava, Pele ve Zagallo'su gibi. Bir tek Didi'nin yerinde orta sahada 4-2- 4'ün ortasında oynayan Elano yoktu. Ama onun yerine Mustafa Sarp oynayabilirdi, cesaret edemedi. 4 forvetle oynadığı için, iki tane ön libero, iki tane kesiciyle oynamak istedi. Bu yüzden de fazla suçlamıyorum; Mehmet Topal ve Ayhan ile oynamasını. Ama ileride dönerek oynattığı, Brezilya'dan da farklı bu. Brezilya'da Garrincha hep sağ açıkta, Zagallo hep sol açıktaydı. Burada Jo dahil, 4 adamı dönerek oynatarak Kasımpaşa'nın savunma zekasını karmakarışık etti. Gazetelere bakıyorum, hakikaten biz, sevgili Altan Tanrıkulu da itiraf etmiş, Hürriyet'te, 'skor yazarıyız.' Galatasaray birinci yarıda muhteşem oynadı. Gol atamadığı birinci yarıda; üç gol attığı ikinci yarıda değil. Ve birinci yarının en kötü adamı Keita'ydı. Birinci yarının 4'le bitmemesinin tek sebebi Keita'ydı. Kötülüğü de kafasındaydı, futbolunda değil. Çok egoistti. 'Ben' diye oynadı bütün 45 dakika boyunca, bomboş durumda arkadaşları varken, asist yapmak yerine neredeyse aut çizgi üzerinden şutlar atmaya kalktı. Ve Keita'nın bu bencilliğini Galatasaray yorulduğu ve düştüğü ikinci yarıda çok ağır ödeyebilirdi. Mesela bizim Sabah gazetesi Keita'yı maçın adamı seçmiş; en yüksek notu da ona vermiş. Bana sorarsan Keita'nın notu 3. Çünkü Galatasaray maçı veriyordu. 1-1'den sonra Keita'nın attığı gol mucize gol. Muhteşem gol, hiç itirazım yok. Futbol sahalarında görülen en güzel gollerden bir tanesi. Ama o topun öyle oturması ve çerçeveyi bulması yüzde kaç ihtimal? Mucize bir gol o. Bu sırada durum 1-1, futbolu oynayan takım da Kasımpaşa'ydı. Galatasaray bitkindi ve Rijkaard da seyrediyordu.

DİĞER HABERLER

Bu web sitesinde çerezler kullanılmaktadır.

İnternet sitemizin düzgün çalışması, kişiselleştirilmiş reklam deneyimi, internet sitemizi optimize edebilmemiz, ziyaret tercihlerinizi hatırlayabilmemiz için veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız.

"Tamam" ı tıklayarak, çerezlerin yerleştirilmesine izin vermektesiniz.