Tenisin kuralları değiştirilmeli

Servis çizgisinin gerisinde oynuyorlar ve mecbur kalmadıkça sahaya girmiyorlar. Dünya Tenis Federasyonu bir şeyler yapmalı

* WTA Championships Uluslararası Kadınlar Tenis Turnuvası'nda Serena Williams, Sharapova'yı 2-0 yenerek şampiyon oldu. Serena set vermeden kupaya ulaştı. Turnuvayla ilgili neler söyleyeceksiniz?

Tenisin ne kadar geriye gittiği iyice anlaşıldı. Final maçında ABD'nin en iyi tenisçisi ile Rusya'nın en iyi tenisçisi karşı karşıya geldi. Bu hoş bir tesadüf; çünkü ABD ve Rusya dünya tenisinin yuvası, doğduğu, geliştiği, yükseldiği iki ülke...
İyi tenisçiysen eğer, kadın tenisçiysen özellikle; ya Amerikalısın ya da Russun.
Ondan sonra ötekiler geliyor. Bu Amerikalı ve Rus'un dışında olanların da yetişme yerleri ya ABD ya da Rusya...
Dünyanın en iyi iki tenis ülkesinin 1 numaralarını karşı karşıya getiren bir final maçı...
Bu final maçının tümünde Sharapova'nın vurduğu winner sayısı, yani sayı alıcı vuruş sayısı 13. Ayıptır ya!.. Rusya'nın en iyi tenisçisi, dünyanın 3 numarası ve koca maçta winner sayısı 13! Geri kalan bütün vuruşlarda karşıya çevrilmiş topu... Nereden çevirmiş?
Servis çizgisinin gerisinden, mecbur kalmadıkça sahaya bile girmeden...
Bu tenis, tenis değil arkadaş!
Yarı finaldeki Sharapova-Azarenka maçını izledim; bundan daha büyük işkence olmaz. Adamı bu maçın karşısına oturtup 'itiraf et' desen İnsan Hakları Mahkemesi seni 'işkence yaptın' diye mahkum eder. 4-1 Sharapova galipken 19 dakika sürdü ya 1 sayı! 19 dakikada bir kadın maçında set biter. İki taraf da karşılıklı agresif oynasın set biter. İki çizginin ötesinde iki kadın, televizyonun başında ben; bir o çeviriyor, bir o çeviriyor!
15 vuruşlu ralliler, 20 vuruşlu ralliler. Anlatan da 'Aman ne güzel tenis' diyor! Yahu sen hayatında tenis seyretmedin herhalde... Bunun neresi güzel!
Maçın başında tenisçiler ısınmak için sahaya çıkar ve birbirlerine topu atarlar. O bile daha iyi... Bazen daha iyi ısınmak için yana atarlar, koşarlar falan! Bunlar 'top sağlam gitsin' diye ortaya atıyorlar.
Ben hayatımda bu turnuvadaki kadar kötü tenis seyrettiğimi hatırlamıyorum.
Bir tek tenise benzer bir şey oynayan Serena Williams vardı. 'Tenise benzer' diyorum çünkü rakip yoktu karşısında...
Ne kadar iyi oynadığını değerlendiremiyorum.
Agresif tenis oynuyor, oynadığı bütün maçları yönlendiriyor, isterse hızlandırıyor, yorulmuşsa yavaşlatıyor, en kritik anlarda akla hayale gelmez servisler atıyor. Tenise benzer tek oynayan oydu. Öbür tarafta bir tane daha Serena Williams olsaydı tenise ne kadar benzediğine daha iyi karar verecektik.
* Serena çok formda. Olimpiyat, Amerika Açık, Wimbledon ve İstanbul...

Galatasaray-Kayseri maçı gibiydi. Karşısındakiler o kadar kötüydü ki Serena'nın ne kadar formda olduğunu anlayamadım.
Ama son zamanlardaki turnuvalarda aldığı sonuçlar meydanda...
Serena mı 30 yaşından sonra yeniden coştu yoksa dünya tenisi mi düştü! Erkeklerde de öyle...
TRİBÜNLERİ GÖSTERMEDİ

Tenis giderek seyir zevki kaybolan bir spora dönüşüyor. Bir şeyler yapmaları lazım. Mesela sen aptalca bir topu fileye takıyorsun ve puan alıyorsun.
Ben filenin önüne gelip muhteşem bir smaç atıyorum ben de aynı puanı alıyorum. Dünya Tenis Federasyonu mesela bunu değiştirmeyi düşünmeli. Filedeki smaçla alınan puan mesela 2 puan olmalı. Hele çift hatada senin hiçbir rolün yok. Karşı taraftaki iki defa topu fileye takıyor, 15 oluyorsun sen...
Sen filenin önüne gelip muhteşem bir smaç atıp bütün tribünleri ayağa kaldırıyorsun yine aynı puanı alıyor.
Güreşte nasıl; yere indiriyorsun 1 puan alıyorsun ama öyle bir yere indiriyorsun ki 3 puan alabiliyorsun. Niye koydular bu kuralları; güreşi seyredilir hale getirmek için... Saltoyla, suple atarak, kendin köprüye gelerek adamı 'güm' diye yere vurdunmu 5 puan alıyorsun.
Normal ayağını çekip bastırırsan 1 puan alıyorsun.
Teniste de böyle bir şey lazım yoksa bu servis çizgisi arkası oyun bayıyor.
* Organizasyon açısından nasıl buldunuz turnuvayı? Tribünler genelde doluydu.

Valla ne kadar doluydu ondan pek emin değilim.
* En azında final maçında doluydu. Diğer maçlarda yer yer boşluklar vardı.

Televizyon yayınını gayet iyi yapıyorlar! Üst tribünler katiyen aydınlatılmıyor. Çünkü oralar boş...
SEYİRCİ DENGELİYDİ

* İki sporcu da özellikle seyirciye çok teşekkür etti. Hatta Sharapova "Katıldığım en iyi turnuvaydı" dedi.
Seyirci dengesi çok iyiydi. Dört Grand Slam'i de izliyorum. Orada seyirci, kendi sporcusu oynamıyorsa bir tarafı destekliyor. Seyirciye küsecek kadar bozulan tenisçiler seyrettim. Sayı aldığı zaman şöyle bir bakar seyirciye 'Size geçti bu' der gibilerden! İstanbul'da dengeliydi seyirci...
Kendiliğinden oluşmuş bir denge bu... Sharapova'yı tutan kadar Serena'yı tutan da vardı. Hiçbir tenisçi seyirciye herhangi bir kompleks duymadı.
Oynayan her tenisçinin taraftarı vardı. Güzel olan her puan alkışlanıyordu.
O bakımdan Serena'nın da Sharapova'nın da seyirciye teşekkürleri çok yerindeydi.
EFSANELER VERMELi
* Seremoni bölümünde bakanlara karşı bir tepki oluştu.

Orası bir skandal... Orada da kabahat organizasyonda... Şimdi dört tane Grand Slam turnuvası başlayacak.
Avustralya Açık, Fransa Açık, Wimbledon ve Amerika Açık... Hangisinde ödül vermeye bir siyasi geliyor?
Bir tek İngiltere'de, kraliyet ailesinden biri gelir. Kraliyet ailesinin de siyasetle hiçbir alakası yoktur, ülkenin yönetimiyle ilgili de hiçbir sorumluluğu yoktur. Onlar orada sadece geleneksel bir duruş olarak bulunurlar, Büyük Britanya İmparatorluğu'nu temsil ederler. Sen de tenisçi olarak Büyük Britanya İmparatorluğu'nun bir prensinden ya da prensesinden ödül almış olursun, memleketine gittiğinde de 'Bana bilmem ne dükü ya da düşesi ödül verdi' diye anlatırsın.
NE İŞİ VAR BAKANLARIN

Onun dışında siyasi adam, bürokrat katiyen ödül vermeye gelmez. Bunların göründüğü yerler faşist ve komünist devirlerdi, o devirler bitti artık.
Bizde hâlâ uluslararası bir şey yaptınmı ille bir bakan, vali ya da genel müdür oraya gidiyor ödül vermeye...
Ne işi var o bakanların, o belediye başkanlarının o podyumda ki çağırıyorsun?
Üstelik daha evvelden de yaşamışsın.
Sen podyuma siyasi çağırdığın zaman o siyasetin karşısında olanlar protesto ediyorlar bu ülkede...
Bile bile lades yani... Dünyanın hiçbir yerinde olmaz böyle bir şey.
Hatırlasana kızlar madalya aldıklarında, bizim bakan alışkanlıkla, ödül vermeye kalktı. Durdurdular, sahaya girmesini engellediler. Öyle sahaya herkes giremez ama bizde alışılmış.
Valiysen, bakansan saha emrinde...
Böyle bir şey olur mu!
Zamanında Dünya Ralli Şampiyonası'nın bir ayağı Antalya'da koşuldu.
Yarış bitti, biri kazandı. Adama kupayı Antalya Valisi verdi. Ben de oturdum "Niye vali veriyor?" diye bir yazı yazdım. "Böyle bir yarışı Türkiye'ye getirmeyi başaran Federasyon Başkanı, kendini bu ödülü vermeye layık bulmuyor mu? Ya da Türkiye'de öne çıkarılacak bir tane otomobil sporcusu yok mu?" dedim.
VALİYE HAKARET ETMİŞİM

Kemer'deydi ve ben de 3 gün boyunca orada kaldım. Belediye Başkanı, Kemer'i yeni baştan yapmış. Harika da bir meydan yapmış, ödül töreni, pit alanı falan diye... Büyük emek harcamış. Hadi kupayı Kemer Belediye Başkanı'na verdirsen, bir nevi... "Antalya'da oturan Vali'nin Kemer'de olan biten işle ne alakası var da Antalya Valisi'ne o ödülü verdirdiniz, ey Mümtaz Tahincioğlu kardeşim!" diye bir eleştiri...
Antalya Valisi beni mahkemeye verdi ve mahkeme benim 'hakaret ettiğime' karar verdi! Suç işlediğime karar verdi! "Ödülü niye vali veriyor!" lafım valiye hakaretmiş!..
Sabahtan beri konuşuyorum, bu nedenle bir tane isim kullanmadım.
* Suç işlemiş olacaksınız!

Hayır, suçum mükerrer olacak. Geçmişte mahkumiyetim olduğu için... 'Huylu huyundan vazgeçmiyor, bunu daha evvelden de yapmıştı' denir, cezam ertelenmez de... Bunlardan vazgeçilmesi lazım.
Fransa Açık'ta efsane bir tenisçiyi getiriyorlar. Tribünde görüyor ve anlıyorsun. 'Şimdi bu ödülü Billie Jean King verecek' diyorsun. 'Şimdi ödülü Martina Navratilova, Chris Evert verecek' diyorsun. Bunların hiçbiri Fransız değil ama bunlar kadın tenisinin ilaheleri... Bunlar dünyaya mal olmuş şampiyonlar... Fransız olup olmamaları önemli değil.
Davet edeceğin böyle bir şampiyon yok mu? Gelsin, turnuva boyunca şeref tribününde otursun. Çıksın, ödülü de o versin. Kız da desin ki 'Ben ödülümü Chris Evert'ten aldım.' Öteki taraftan 'Valla bilmediğim bir Türk siyasetçisi verdi' diyecek.
PROTESTO İÇİN GELENLER VAR
* Gazetelerde öyle bir haber vardı. Çırağan'daki kura çekimi sırasında Sharapova'nın gülüşmelerini gören AFP muhabiri, Serena'ya "Ne konuşuyordunuz?" diye sormuş. O da "Türkçe konuşmalardan sıkıldık, kırmızı noktalı bir sohbet yaptık" demiş.

Artık federasyonlarımızın ödül törenlerini yağcılık, yalakalık törenlerinden çıkarıp o sporu onore eden, kendilerini onore eden, yaptıklarını ortaya koyan bir ödül törenine dönüştüreceksin ki tribünlerde hasbelkader yer almış kötü niyetlilere de koz vermeyeceksin.
Orada bu niyetle gelenler de var. 'Şimdi nasıl olsa bir siyasi gelecek, ben de şimdi partimin bir neferi olarak onu yuhalayıp, görevimi yapacağım!' Tenisle alakası yok, bunun için geliyor.
Açtırmayacaksın kutuyu söyletmeyeceksin kötüyü... Orada dünya tenisinin yıldızlarından birisi gelip ödülü verse kim yuhalayabilir? Döverler yuhalayanı...
Artık bundan vazgeçmeliyiz. Spor Bakanı eğer Spor Bakanı'ysa -ki bence değil, her zaman söylüyorum- bir genelge yayınlamalı, 'Ödül törenlerinde siyasiler ve bürokratları çağırmaktan vazgeçilecektir. O spora emek verenler verir ödülü, o sporu yüceltenler' demeli...
Böylece onları da hatırlamış olursun, vefa borcunu da göstermiş olursun. 'Siz Türk tenisine çok hizmet ettiniz, gelin ödül verin' dersin ya da ödülü Martina Navratilova veriyorsa 'Sen de yanında çiçek verirsin' dersin.
Orada uluslararası bir yıldızı görürüm bir de Türk tenisine zamanında hizmet etmişlerden birini görürüm.
SPOR BAKANI "SOSYALİZMİN ZAFERİ" DEDİ!
* Belki de ödül vermek için teklif gelse dahi siyasiler reddetmeli... 'Bizim vermemiz yakışık almaz' diyebilmeli...

Bunu diyecek siyasi dünyanın hiçbir yerinde yok, bize mahsus değil.
En unutamadığım anım; Yunanistan'daki Avrupa Atletizm Şampiyonası'dır.
Rahmetli Kenan Onuk ile gittik.
Yunanlı cirit atıcı kız Avrupa Şampiyonu oldu. Yunanistan'ın ilk şampiyonluğu...
Ödül vermek üzere Yunanistan Spor Bakanı'nı davet ettiler podyuma... Yunanistan'ın Sosyalist Partisi'nin bakanı...
Seçim 15 gün evvel yapılmış, sosyalistler kazanmış. Hükümetin kurulması, Yunan Kralı'nın onaylaması falan derken şampiyonanın başlamasından üç gün evvel adam Spor Bakanı olmuş.
Bakan mikrofonu eline kaptı ve "Bu sosyalizmin bir zaferidir" dedi. Bu nasıl bir sosyalizmse üç günde Avrupa Şampiyonu çıkarıyor! Gülmeye başladı bütün basın tribünü ve şeref tribünü... Kahkaha sesleri yükselince herif de anladı nasıl halt ettiğini...
PANİĞİ ÖNLEYEMEDİ

Bir de toprağı bol olsun Tito... Olimpiyatların geleneksel açılışını devlet başkanları yapar. Devlet başkanı açar ama o da bir cümle olarak belirlenmiştir; "47. Olimpiyat Oyunları'nı açıyorum", "5. Akdeniz Oyunları'nı açıyorum" gibi...
Akdeniz Oyunları Olimpiyat Komitesi Başkanı çıktı konuşmasını yaptı ve oyunları açmak için Tito'yu davet etti. Tito, şeref tribününde ayağa kalktı, önüne mikrofon koydular ve 20 dakika konuştu. Olimpiyat tarihinin tek cümleyi aşan tek konuşmasıdır. Anlattı da anlattı...
Sporu siyasetin dışında tutacaksın, spor ayrı bir şey...
Röportaj: Bülent CAN

DİĞER HABERLER

Bu web sitesinde çerezler kullanılmaktadır.

İnternet sitemizin düzgün çalışması, kişiselleştirilmiş reklam deneyimi, internet sitemizi optimize edebilmemiz, ziyaret tercihlerinizi hatırlayabilmemiz için veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız.

"Tamam" ı tıklayarak, çerezlerin yerleştirilmesine izin vermektesiniz.