Madrid'de maçın hakkı beraberlikti... Tek gollü yenilgiye rağmen, Bernabeu'dan başımız dik ayrıldık. İspanya ile oynamak, ateşle oynamaktan farksız. Son hazırlık maçında İngiltere'yi nakavt ettiklerini unatmamalıyız. Öncelikle Fatih Terim'i kutluyorum. Sahaya sürdüğü 11 ve çift forvetli oyun biçimi, inanılmaz cesurdu. En çok zorunlu olarak kurulan, dörtlü savunmamızdan korkuyorduk. Endişe duyduğumuz savunma hattı, beklentilerin aksine "kusursuz" denecek kadar iyiydi. Savunmanın ortasında Emre Aşık ve Hakan Balta, Torres ve D. Villa'ya göz açtırmadılar. Sağdaki Gökhan Gönül, süperdi. Soldaki İbrahim Üzülmez, önündeki Arda'nın boş bıraktığı kulvarda zorlandı ama Ramos'un bindirmelerinin sonuç getirmemesi şansımızdı... İspanya Milli Takımı, son 29 maçında hiç böyle zorlanmamıştı. Çok eleştirilen orta sahamızın, bütün olarak alkışlanması gereken tarafını görmezden gelmeyelim. Bizim orta saha, dünyanın en iyi orta sahasının çıkış yollarını kapattı. İspanya'nın ölü toptan kazandığı gol dışında, pozisyonu yok. Bu, Fatih Terim'in İspanya'nın şifresini çözen ilk teknik direktör olduğu anlamına geliyordu. İspanya ilk kez böyle bir çaresizlik ile karşılaştığı için, uzaktan şutlar dışında kalemizi yoklayamadı. Torres ve D. Villa, "sıfır" çektikleri bir maçı sanırım hiç oynamamışlardı. Üç net pozisyondan birini gole çevirsek, İspanyolları rahatsız edip gol sayımızı arttırabilir, galip gelirdik. Kötü taraflarımız da vardı... Emre Belözoğlu, Arda ve Nihat gibi çok önemli silahlarımız; hücuma dönük ekstra katkı yapamadılar. 60'dan sonra fizik olarak düşmemiz, düşündürücüydü. Madrid sınavını, yüzümüz kızararak izlemedik. Sadece hayıflandık. Neye mi? Belçika ve Estonya maçlarındaki kayıp 4 puana. Bu davayı, belki de bu yüzden kaybedeceğiz!