Başlığa bakıp da Beşiktaş'ın baştan sona fırtına gibi estiğini sanmayın. Fırtına son yarım saate girilirken başladı ve G.Birliği'ni yerle bir etti. Peki daha önceki bir saatte fırtınanın yerinde ne vardı? Hafif bir rüzgâr vardı. Beşiktaş yine esiyor ama gürleyemiyordu. Hatta patinaj futbolu oynuyordu desek yanlış olmaz. Ne olduysa Yusuf'un Holosko ile birlikte oyuna girmesiyle oldu. Çünkü Delgado hiçbir şey oynamıyor ve takıma fren yaptırıyordu. Sakat Nobre yorulmuş ve bitik duruma düşmüştü. Yusuf ve Holosko'nun sahadaki varlıkları birden bire muhteşem bir Beşiktaş'ı doğurdu. Öylesine muhteşem goller vardı ki hepsine şapka çıkartılır. Peki bu müthiş sonucun mimarları kimlerdi? Önceliği Ernst'e vereceğiz. Bu adam çok farklı. Beşiktaş orta sahası o geldiği günden beri dinamo gibi çalışıyor. Ernst iki kişilik oynuyor. Örneğin hiçbir şey oynamayan Cisse'nin oynamadığını bile fark ettirmiyor.
O meşhur 26. hafta Diğerleri ile devam edelim. Sivok savunmada geldiğinden beri en büyük maçını oynadı. Çelikten bir duvar gibiydi. İbrahim Toraman yükselen formunu tavana vurdurmaya başladı. Bence Milli Takım'ı garanti. Bobo ikinci yarıdaki oyuncu değişiklikleriyle birlikte kendini bulmaya ve rakip kaleyi sıkça yoklamaya başladı. Kaçırdığı gollerde beceriksizlik değil şanssızlık vardı. Tello, Delgado ile birlikte oynarken zorlanıyor. Orta alana daha yaratıcı birisi girince gerçek kimliğine bürünüyor. Holosko'ya attırdığı gol Tello yapımı muhteşem bir goldü. Mustafa Denizli'nin meşhur 26. haftasına sadece 14 gün kaldı. O haftada Beşiktaş'ın şampiyon adayları arasında olacağı kesinleşti. Hatta söz konusu haftada Beşiktaş zirveden herkesi selamlarsa buna da kimse şaşırmaz. Elbette son yarım saatteki futbolu sürekli oynaması koşuluyla.