Kaybeden yarıştan kopmaz, ama moral olarak çökerdi. Bu nedenle her iki takım da yüksek tempolu ve dengeli bir maç oynadı. Sivasspor'un bu maçta alacağı bir galibiyet şampiyonluk yolunda önünü açabilir, Beşiktaş'ı yeniden bunalıma sokabilirdi. İki takım oyuncuları da bir final maçının nasıl oynanması gerektiğini bilerek 90 dakikanın sonunu getirmeyi başardılar. Bu sonuca, her ikisinin de fazla üzüldüğünü sanmıyorum. Beşiktaş, son 4 haftadaki inanılmaz tırmanışına bir yenisini ekleyebilirdi. Bazı oyuncular fren yaptığı için bu mümkün olamadı. Örneğin; gerçek bir Bobo ve Holosko olsa Beşiktaş sahadaki dengeyi kendi lehine çevirebilirdi. Beşiktaş'ta birkaç oyuncu ön plana çıktı. Bunların başında Tello geliyordu. Denilebilir ki bütün Beşiktaş ataklarının mimarı Tello'ydu. Attığı gol de gerçekten enfesti. Beşiktaş'ın bir diğer olumlu tarafı yediği golden sonra oyundan düşmemesi ve beraberlik golünü atacağına inanmasıydı. Yusuf Şimşek gibi fizik gücü yetersiz bir oyuncu ilk kez 90 dakikanın tamamında sahadaydı. Beraberlik golünde Tello'dan sonra en büyük rol onundu. Yusuf, maçın sonuna kadar ayakta kalabilmek ve hücumdaki arkadaşlarını pozisyona sokabilmek için müthiş bir uğraş verdi.
Umut devam ediyor Savunmada İbrahim Toraman, yükselen form grafiğini devam ettirdi. Eğer İbrahim Üzülmez, sol taraftan yaptığı bindirmelerde topu arkadaşlarıyla buluşturabilecek ortalar yapabilse Beşiktaş kazanan taraf olurdu. Mustafa Denizli, sahaya doğru bir 11 çıkardı. Cisse yerine Sivok'lu orta sahada ve ondan savunmada boşalan yerde de Zapo'yu sahaya sürmesi son derece akılcı bir düşünceydi. Ernst, zaman zaman top kayıpları yapmasına rağmen her zaman olduğu gibi yine orta sahanın en çalışkan adamıydı. Mustafa Denizli'nin tek kumarı, son 27 dakika Delgado ve Yusuf'u birlikte oynatmasıydı. Bu kumarda kaybetmedi ama orta sahanın çöktüğü dakikalar da bu süreye denk geldi. İki tarafın da şampiyonluk umudu aynen sürüyor.