Galatasaray büyük bir takım nasıl oynarsa öyle oynadı ilk yarı. Golü erken buldu, oyunu sahanın her tarafına dağıttı, tempoyu düşürdü ve rakibini resmen kilitledi. Sonuçta bir deplasman maçında oynuyorsunuz, rakip kendi liginin lideri ve 45 bin seyircisinin önünde karşınıza çıkıyor. Ofansif gücünün yüksekliğine karşın defansif yanı zayıf diye eleştirilen takımımız hiç gol pozisyonu vermeden ilk yarıyı tamamladı dersek abartmış olmayız. İkinci yarı yine golle başladı. Galatasaray düşmanları oynanan futbolu ve alınan skorları şansa, rakiplerin beceriksizliğine ve güçsüzlüğüne bağladıkça, Florya aslanları önüne geleni silip süpürmeye devam ediyor. Onlar tersten çakma mantığıyla gündemde kalmaya çalıştıkça Rijkaard ve oyuncuları kendinden emin bir şekilde işlerini yapıyorlar. Gelsin daha güçlüsü. Bazı futbol ulemaları 'Bu futbolla Avrupa'da ne yapacaklar' diye soruyorlardı. İşte ne yapacaklarını gösterdiler. Manchester deplasmanda nasıl oynadıysa, Galatasaray da öyle oynadı. Bu maçın bence en büyük özelliği kontrol futbolunun sahada sergilenmesiydi. Bu takım hücum oynamayı da biliyor, defans yapmasını da. Servet ve Gökhan'ın yokluğunda bile deplasmanda rakibe hiç açık vermediler. Şurası muhakkak, Galatasaray takımı topu ayağında tuttuğu ve rakip sahaya geçtiği her an gol atma kapasitesine sahip. Baros bu maçta biraz daha paylaşımcı olsaydı ilk bir saate tarihi bir deplasman farkı gelebilirdi. Sabri her zamanki gibi müthiş oynadı, Elano ilk kez kendi performansına yaklaştı. Emre Aşık ise süper bir tecrübe abidesi olarak sahadaydı. Kaleci Leo Franco ise kalede her geçen maç güven tazeliyor. Lige olduğu gibi UEFA ligine de müthiş bir başlangıç oldu. Umarım bu başlangıç final yürüyüşüne kadar gidecek potansiyel taşır.