İnancın zaferi Hırvatistan-Almanya karşılaşmasının müthiş bir maç olacağı iki takımın da oynadığı ilk maçlardan sonra belli olmuştu. Bilic, kadrosunda bulunan 23 oyuncunun 21'ini Hırvatistan dışında oynadığını ve çok önemli bazı kozlarının da Bundesliga'da başarılı bir sezon çıkardığını hesaba katarak buna uygun bir takım sahaya sürdü. 90 dakika boyunca takımını bir basketbol koçu gibi yöneten Bilic, yerine hiç oturmadı. Bilic, futbolcularıyla devamlı iletişim içinde oldu, adeta maçı oynadı. "Hırvat Milli Takımı'nda kimler iyiydi?" sorusu garip kaçacak. Çünkü kötü oynayan yoktu. Maçın sonucu alın teriyle, disiplinle, dayanışmayla yüzde yüz hak edilerek alınmış bir sonuçtu.
Olur böyle şeyler İki maçtır Alman Milli Takımı'nda sapır sapır dökülen Ballack ve Gomez'de tuhaf şekilde ısrar eden Joachim Löw, 1-0 mağlup bitirdiği ilk yarıdan sonra ikinci yarıya Odonkor ile başladı. Ne gariptir ki sağ kanat hücumcusu olarak aldığı Odonkor, ikinci yarı boyunca adeta sağ bek oynamak zorunda kaldı. Bunun sebebi de Pranjic ile turnuvanın en genç ikinci oyuncusu Schalke'li Rakitic'in o koridoru müthiş kapatmalarıydı. Aynı Pranjic'in 88'de sol bek mevkinden attığı müthiş depar göz yaşartmıştı. Yaşamda bazı şeylerin önünde durulmaz. Uzakdoğu filozofları orta çağlarda, "Akan suyun ve örgütlü halkın önünde durulmaz" demişlerdi. Buna bir ekleme daha yapmak lazım: İnanan, kalbini ve beynini sahaya koyan takımların da önünde durulmuyor. Çek Cumhuriyeti'ni geçtiğimiz takdirde muhtemel rakibimiz Hırvatistan gibi görünüyor. Umarım iyi takımlara karşı iyi futbol oynayan Türkiye çeyrek finalde Hırvatistan maçıyla bir futbol ziyafetine vesile olur.