Bir maç yokmuş! Okurlar maç yazmamı istiyormuş. Benimle ilgili mailler Zeki müdürü çileden çıkarmış! Sözümüzü verdik tabii ki. Ama üç önemli şirketten teklifler aldığımı da hatırlattım!
Okuyuculardan bazıları kızmış. "Savaş Ay güya maç yazacak, maç dışında her şeyi yazıyor" diye mail atmışlar. Zeki müdür de beni makamına çağırdı ve önünde dağ gibi yığılmış "münafık" mailleri göstertti. Sonra içlerinden bir iki tanesini seçti, okudu. Tapu Kadastro'da memur bir bey attığı mailde diyor ki; "Bre Savaş Ay denen zeka, kültür, bilgi ve futbol fakiri menus. 'Kaptan Savaş Kaptan savaş' diyerekten yazdığın (yazamadığın) maçlardan bıktık. Hangi kaptan Savaş'san, çık artık o kaptan, yıkıl karşımızdan"
HAPŞIRIKTAN TAYYARE Diğer mail ise sanırım miras arazi için mahkemelik olduğumuz hala oğlu Muammer'den geliyor.
Tabii kendini yanlış tanıtıyor, Ankara Mamak'tan sigortacı Rauf diye imza koyuyor: "Sen biricik gazetemizin gül endam sayfalarında çakır dikeni gibi kalem oynataraktan, paramızı, zamanımızı, matbuata itikadımızı ve asabımızı perişan ediyorsun. Takım canını dişine takıp oynuyor, sen maç diye yoldaki trafik kazasını anlatıyorsun. Yenilip kahroluyoruz, sen takıma taraftara moral vereceğine hapşırıktan tayyare satırlarınla hicranımıza tüy dikiyorsun. Gerçek gazeteci üstatlarının dediği gibi icabında kalemini kır ama yaz.
MAÇ YAZARSAM ZIPLATIRIM Bütün bunlar yetmezmiş gibi bir de kendisi, yani Zeki müdür de başladı salvoya; - Abi seni sever, sayarız bilirsin. - Bilirim müdürüm. - Geldin sayfa istedin, "Ben spor muhabirliğinden geldim, futbolun feriştahını bilirim" dedin. - Dedim müdürüm. - "Hele de Fenerbahçe'nin ıcığına cıcığına vakıfım, haber atlamam, kül yutmam, maç yazarsam hoplatır zıplatırım" taahhüdünde bulundun di mi? - Haklısınız müdürüm. Aynen de öyleyim. - İş arasında fark etmemişim, geçmişe dönük tüm yazılarına baktım. - Güzeldi di mi? - !!!!! - Niye öyle oldu suratınız müdürüm. Yoksa bir iki tanesi güzel değil miydi? - Abiii... Savaş abiii! - Buyur müdürüm. - Kurban olayım beni çığırımdan çıkarma. - Niyekine Zeki müdürüm? - Abi o kadar yazıda maçlarla ilgili hiçbir şey yok ki. - Nasıl yani? - Maç yazısı için sayfa veriyoruz, içine aklına gelen, başına gelen her şeyi yazıyorsun. - Yok artıkın. En son Hollanda maçını yazdım. - Lokantada nasıl döner yedin? Garsonla ne konuştun? Eve nasıl gittin, yenge sana nasıl posta koydu? Hepsini okudum oradan. - Olur mu, Alex'in şey ettiğini yazmışım bi güzel. - Ne ettiğini? - Topları ziyan ettiğini. Hatta arada bir yerde Volkan'dan bile söz ettim uzun uzun. - Evet 7 kelime Volkan'a, 6 kelime Alex'e ayırmışın sağ ol yani. - Estağfurullah müdürüm vazifem. - ( niyeyse ya sabır çekerek) Bu gece son şansın. Maç dışı şeyler yazarsan bir şey yapamam artık. - Reca ederim müdürüm. Azemi gayreti sarf edeceğime şüpheniz olmasın. - Söz mü abi? - Aaaaa! Asıl o nasıl söz? Koskoca Zeki müdürüm bana emredecek de ben şeyttirmiycem maçı. - Sağ ol abi. - (masum surat yaparaktan) Yalınız bir de istirhamım olacaktı zatı alinizden. - Hayırdır? - Acuk zam istiyorum efendim... - !!!!!!! - Yoksa peşimde koşuşturan üç büyük şirket var yakında beni bulamayacaksınız bilesiniz. - (inanmayarak) Öyle mii? Hangi şirketler onlar? - İnanmıyorsanız söyleyeyim efendim.. - Söyle. - Elektrik şirketi, doğalgaz şirketi ve su şirketi. Faturalarım duruyor aylardır. Şaşkın bakışlar arasında terk ediyorum odayı. Zaten fazla vaktim yok. Bana ayrılan koca yere maçı, sadece maçı yazacağıma söz verdim. Taraftardan da ricam bana acuk sahip çıkması...
Servisi
