Yunus Akgül

Yunus Akgül

03 Mart 2017 | Cuma

Dünyanın baş belası: Fanatizm

Ünlü bir sözdür "İçimizdeki İrlandalılar" ... Aslında İngiltere'ye karşı İrlanda'nın yanında yer alan I. Abdülmecit ile II. Abdülhamit dönemine bakılınca görülür ki, aslında İngilizlere daha fazla yakışmaktadır söz.
Bu sayfanın konusu ve bizim de uzmanlık alanımız olmadığı için, işin bu kısmını tarihçilere bırakarak yazımızın içeriğine dönelim...
'İrlandalılar' bizde hiç mi hiç eksik olmaz. Ne kadar çok olduklarını yazmaya kalksak buradan 'Fizan'a yol olur.
1999 Avrupa Futbol Şampiyonası Türkiye- İrlanda Play-Off karşılaşması galibiyetimizle sona erdiğinde, dönemin A Milli Futbol Takımı Teknik Direktörü Mustafa Denizli, maç öncesi takımı çok sert eleştiren hazımsızlara gönderme yaparak, "İrlanda'yı yendik ama önemli olan içimizdeki İrlandalıları yenmek" demiş, topu kaleye çakar gibi çakmıştı bu sözü...
Denizli sayesinde, o gün bugün vefasızlık ve haksızlıkla karşılaşılan her yerde bu söz sarf edilir olmuştur. 18 sene zarfında özel bir olaya ait olarak kullanılmış olmaktan çıkıp, genele uygulanabilen hatta sadece sporda, futbolda değil siyasette, sanatta ve toplumsal her konuda kullanılabilen bir atasözü kıvamına bile gelmiştir.
UEFA son on altı turunda, Beşiktaş'ın Yunan rakibi Olympiakos ile ilgili olarak PAOK'luların açtığı pankart, Denizli'nin işaret ettiği 'İrlandalıların' sadece Türkiye'de bulunmadığını yeniden hatırlattı.
PAOK'lular Beşiktaş'a, Olimpiakos'u "5 Mart'ta biz yenelim, 9 Mart'ta siz yenin" pankartıyla selam çakınca, olayın sırf forma renklerinin benzeşmesinden doğan bir sempatiden kaynaklanmayacağına kanaat getirdik. Bu ancak, FANATİZM ile açıklanabilirdi.
Rakibin rakibi, potansiyel müttefikin olmamalı.
Özellikle Beşiktaş, Galatasaray, F.Bahçe ve Trabzonspor'un, Avrupa'da oynadığı maçlar sırasında rakip takımı destekleyen fanatik taraftarlarını görünce, buna hep çok içerleyen ve nasıl olabildiğini her defasında sorgulayan biriyim.

Bizi masum yapmaz
Bir Fenerbahçeli veya Beşiktaşlı'nın, Galatasaray'ın kazandığı UEFA Kupası'ndan veya Süper Kupa'dan nasıl keyif almayacağını, Avrupa'nın anlı şanlı takımlarını teker teker diz çöktürürken nasıl gururlanamayacağını aklım almadığı gibi, duygularım da hep reddetmiştir.
PAOK'luların açtığı pankart bir kez daha kanıtladı ki; FANATİZM sadece bize has olmayan son derece ayrıştırıcı bir unsur.
Bütün dünyanın baş belası!
Bizim gibi başka ülkelerin taraftarları da aynı bayrak altında yaşadıkları, aynı iklimde soluklandıkları halde, kendi yerli rakibini alt edebilmek uğruna bir yabancı takımın kazanmasını pekala isteyip, dileyebiliyor.
"Düşmanımın düşmanı, dostumdur" mantığıyla aynı safta yer alan taraftarlar, milli değerleri ve kutsalları göz ardı edip, sırf rakibinin hezimetini görme uğruna bir karşı ittifak oluşturabiliyor. Oysa ki YERLİ VE MİLLİ bir zihniyet taşımıyorsan eğer, skor tabelasının kazanan tarafında adın yazsa bile kaybettiklerinin yanında bir kıymeti harbiyesi yoktur.
Bu son derece rahatsız edici durum, tüm dünyada taraftarlık sınırlarını geçtim, artık ülke sınırlarını da aşıyor. Bu sıkıntının sadece Türkiye'ye ait olmadığı gerçeği ise bizi masum yapmıyor.
PAOK'luların sergilediği bu tutum, belki içimizden bazılarını gülümsetebilir hatta biraz keyif de verebilir ama bizi PAOK taraftarının ne hissettiği, ne istediği ilgilendirmez.
Kara Kartal, PAOK'lular için değil Türkiye için sahaya çıkacak.
Siz bakmayın, Yunanistan "İrlandalılarına"...
Her koyun kendi bacağından asılır.
"Rakibimin rakibi, potansiyel müttefiğim" hesabı bizi bozar.

YUNANİSTAN DEMİŞKEN AEK'YI UNUTMAK OLMAZ
Şimdilerde eskisi kadar popüler olup, sesi çıkmasa da Yunanistan Futbol Ligi'nin tozunu attıran bir AEK futbol takımı vardı. Bizdeki adıyla Birleşik İstanbul Spor Kulüpleri.
1924 mübadelesi ile Türkiye'den Yunanistan'a giden Rumların kurduğu AEK, uzunca bir süre Yunan futboluna damga vuran bir ekip oldu. Olimpiakos ve PAOK taraftarları, maçlarda onların aleyhine "Türk tohumları" şeklinde tezahürat yaparken onlar da "Evet Türk'üz, Türk gibi güçlüyüz" şeklinde karşı tezahürat yapar, Yunanistan gibi tribünlerinde azılı taraftarların bol olduğu bir ülkede Türk Bayrağı açmaktan korkmazlardı.
AEK tribünlerinden zaman zaman "En büyük Türkiye" tezahüratları bile duyulurdu.
Böylesine bir aidiyet yaşamak, ancak bırakıp geldikleri yere duydukları özlem ve köklerine bağlılıkla anlaşılabilir diye düşünüyoruz.
AEK aynı zamanda, taraftarının İstanbul'da yoğun olarak yaşadığı semtin takımı olan Beyoğluspor'un sarı-siyah rengini taşıyan formasıyla Yunanistan sahalarında boy göstermiştir.

Anadolu takımı
Temeli, İstanbul'dan göç eden Rumlar tarafından atılmışsa da daha sonra Anadolu'nun dört bir yanından mübadele ile Yunanistan'a gelen Türkiye Rumları, takıma sahip çıkarak burada kendilerini ifade etmişlerdir.
AEK, Yunanistan futbolunda şimdilerde bir varlık mücadelesinde. O görkemli günlerine yeniden dönmesi temennisiyle...

DÖNÜLMEZ AKŞAMIN UFKU
Kabul etmeliyiz ki, tüm saldırgan dürtülerin boşaldığı alanların en önde gelen yeri olma unvanını, futbol stadyumları kimseye kaptırmıyor.
Seyirci, futbolcu adeta el ele vermiş bu değirmene su taşımakta...
Futbolcular, sahada bu saldırgan dürtülerini kontrol edemeyip bazen öyle şiddetli kullanıyorlar ki, buna maruz kalan rakip oyuncu bazı durumlarda aylarca sahalara dönemiyor. Hatta bazen hiç dönemeyenlerin olduğu hepimizin malumu...
Tribünler ise saldırganlık dürtülerini en dorukta yaşamakta. Seyirci, genellikle günlük hayatta şarj ettiği ne kadar olumsuz duygusu varsa, hepsini deşarj edebilecek imkan bulduğu bu alana aşk ile koşar.
Kimileri için istisnasız bir 'deşarj merkezi' yerine geçer futbol statları. Bu yüzden, "İçinde birikmiş her duyguyu, dışarı transfer edip rahatlayacağı bir alan olarak stadyumları görür ve buraya akın eder" demek hiç abartı değil. Bu da bir bağımlılık durumudur zira... Ve çoğu zaman, oynanan futbolun güzelliği ya da kalitesizliği bu gibileri çok da enterese etmez.
Bugün, tribünlerin bir korku alanı haline dönüştüğünü kabul etmeyenimiz yok gibi. Bütün bu çılgın çoğunluğun arasında, öfke nöbetine esir düşmemiş bir kısım makul sporsever azınlığın, kendini korumak ve sağ salim evine gidebilmek telaşında olduğunu görmeyen ise bakar kördür.

Süpermen olmanız lazım
Stadyumların çevresi de, yazılı veya sözlü ilan edilmese bile, on beş günde bir 'defacto' tehlikeli bölgeye dönüşmekte.
Maazallah, eşiniz ve çoluk çocuğunuzla o civarlarda dolaşmaya cesaret etmeniz için öncelikle bir 'Süpermen' olmanız gerekmekte...
"Bu tablo, İstanbul için böyle olsa da belki Anadolu'nun bazı yerlerini hala kurtarma şansımız vardır" diye umut muhafaza ediyorduk ki... Bursasporlu futbolcular, otobüsün içinde taş, sopa ve bıçakla saldırıya uğrayıp, linç edilmeye çalışılınca artık 'Dönülmez akşamın ufkunda' olduğumuz gerçeği ile yüzleşiverdik.
Ne kadar üst perdeden dile getirilirse getirilsin görüldü ki lafla "olmadı, olmuyor"...

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.

GÜNÜN DİĞER YAZARLARI

SON DAKİKA
Anasayfa Anasayfa Beşiktaş Beşiktaş Fenerbahçe Fenerbahçe Galatasaray Galatasaray Trabzonspor Trabzonspor