Olmuyor, olmayacak da. Fazla zorlamaya gerek yok. Bünye kabul etmedi Broos'u. Trabzonspor, teknik ekibin oyuna müdahale eksikliğinden dolayı bir maç daha kaybetti. Daha da kaybedecek görünüyor. Ağzı laf yapıp eli kalem tutan herkesin ortak kanısı "Kim gelirse gelsin değişmez bu kader" şeklinde. Ya Abitoğlu'nun yaptıkları? Türk futbolunun yeni bitirim kaptanının kankası Abitoğlu. Bugün Kamil, yarın başka birisi. Peki, tüm suçu hocaya, hakeme ve futbolculara yüklemek ne kadar doğru? Başarının saha sonuçlarına bağlı olduğu futbol anlayışımızda, alışmışız çıkan ateşi ağrı kesici ve ateş düşürücü ile söndürmeye. Ama bakmıyoruz ateşe neden olan etkene. Günlük çözümlerle geçiştir gitsin. Evet, tartışılan ve tartışılmaya da devam edecek olan hocayı da, kaybederken gülme cesaretini gösteren futbolcuyu da Trabzonspor'da barındıran Şener yönetimi. Peki, Şubat 2008'de Sadri Şener ve ekibine bu yetkiyi veren kim? Sonuçta başarı da başarısızlıkta camianındır. Kimse kendini soyutlayamaz.
Misyonunu bilmek Şampiyonluk hedefi taşıyan rakiplerle aradaki mâli fark ortada. Bu dün de böyleydi, bugünde böyle. Bundan sonra da değişmeyecek. Mevcut duruma en çok üzülenlerin başında başkan olduğunu da biliyoruz. Trabzonspor kendi değer yargılarına, futbol kültürüne sahip çıktığı zamanlarda başarıyı yakalamış. Hafta başında İskender Günen çok güzel özetledi: "Trabzonspor, misyonunun ne olduğunun maalesef farkında değil." Üzüntümüz de burada. Trabzonspor değerlerinden uzaklaşmaya ve ne yazık ki sıradanlaşmaya başladı. Yarın rakip Kayseri. Karakolda doğru söyleyip mahkemede şaşanlar oynayacak. Yenecek, belki de harikalar yaratıp farklı galip gelecek. Ya da tam tersi olup, kamuoyunun beklentisi(!) karşılanacak. Ne değişecek? Sadece yükselen ateş düşecek. 3-5 hafta sonra tekrar başa dönülecek. Tüm önyargılardan uzaklaşarak el ele verilmediği sürece, bordo-mavi renklere gönül verenler 25, 26, 27, 28 diye saymaya devam edecek.