Arda, 70'te topu Kewell'la birlikte çizginin oraya yapıştırıp bir ara kanaviçeye sarmıştı... "Bu takımın farkı burada işte" dedim kendi kendime. Bu rahatlıkta. Şimdi çıkıp '3 atmış bir takımın oyuncusu rahat olmasın!' demeyin. Orası, 'yan gelip yatma yeri değil!' Tam bunları düşünürken yine sol tarafta bir top aldı Arda. Bu kez iç dolamaya başladı kanaviçede... Elano'lu orta saha ya da Elano'nun üzerine kurulmuş orta saha hep ürküttü beni... Yani orta sahada topa basacak adam sayısı azaldı mı rengi değişiyor işin. Rijkaard yine sağlam basacak iki adamı defansın önüne yerleştirmiş; dış saha dezavantajını ortadan kaldırmıştı ekibi adına... Mehmet Topal ve Mustafa kendilerinden daha fazlasını koyarak oynadılar. Zaten Elano'nun işlevi bu ikiliden aldığı toplarla ön teklinin yanında tehlike yaratmak ve Kewell'ı oynatmak... Bu çok mümkün olmasa ve Kewell'ın aldığı toplarla eski üretkenliğini sahaya yansıtamasa bile top tutmada-saklamadaki mahareti her zaman kayda değerdi.
Şansın da yardımı vardı Bütün bunlara Baros'un önünde bulduğu topları zaman zaman iyi kullanmadaki o bilinen mahareti de eklenince hilafsız ve kurgusuz saldıran Yunan takımını geçmek zor olmadı, şansın katkısını bir kenarda tutarak tabii. Elano'nun iki golünde de şans önemli bir faktördü im düşelim. Keita aynı boşlukları ve önünde uzayan koşu yolları bulamayınca etkisizleşti ama zaten orta sahasız defanslar ve hücumcular arasında geçen kapışmanın galibi 'etkili olan!' tarafın hanesine yazacaktı puanı. Çok gollü bir galibiyetle ayrıldı Galatasaray bu maçtan. Bir kez daha o güzel 'tesadüflerle!' çıktı bir Avrupa sınavından daha... Ben yağlıboya resim yaparken, 'güzel tesadüflere' izin veririm tuval üzerinde. Kanaviçede de sürpriz olabiliyormuş halbuki... Yeşil zemine sarı-kırmızı kanaviçe...