Galatasaray'ın bu sezon transferde izlediği yol hiç alışık olmadığımız bir politikayı gündeme getirdi. Bizim, yani gazetecilerin işine gelmese de bana göre doğrusu da bu olmalı. Çünkü bizler yani gazetelerin spor sayfalarını yapanlar özellikle transferde ilk haberi veren olmak isteriz hep. Gazetemizi tercih eden okuru bir an önce bilgilendirmek ilk vazifemizdir. Kendimize göre haklıyız ama bu arada transferi yapan kulüp zor durumda kalırmış, transferi söz konusu olan futbolcu için başka takımlar da devreye girermiş, bedeli 3 kuruş olan bir futbolcu bu rekabet yüzünden de bir anda 10 kuruşa başka bir takıma kaptırılırmış, bu bizi ilgilendirmez. Bu işten büyük ölçüde kulüpler zarar görür ama yapacak bir şey de yoktur. Bu biz spor gazetecileri ile kulüp yöneticileri arasında her sezon yaşanan bir kısır döngüdür. Haldun Üstünel, Galatasaray'ın aktif, üç dil bilen tribünden gelme genç yöneticisi. Adnan Polat dış transferde son sözü Haldun Üstünel'e, iç transferde de Adnan Sezgin'e vermiş, iyi de etmiş. "Her yiğidin yoğurt yiyişi farklıdır" derler Üstünel de bunu doğrulamış sanki. Başarılı olduğuna göre yolu da doğru. Üstünel ne yapıyor, inanılmaz gizli çalışıyor.
Ters köşeye yatırıyor Hedefine aldığı futbolcunun kulübü ve menejeri ile sağlam bir ilişki kuruyor, doğru yerde ve doğru zamanda pazarlığını yapıyor gizli olması için belki gerekli profesyonel tehditleri de kullanıyor ve sonunda da ağzına yüzüne bulaştırmadan üstelik gazetecileri de ters köşeye yatırıp transferi bitiriyor. Bu yol kulüp yöneticilerini taraftar karşısında zor durumda bırakmadığı gibi artı değer de kazandırıyor. İşte Rijkaard ve Keita'nın transferlerinde izlenen yol budur. Son yabancı transferinde de basının ters köşeye yatacağından eminim. Çünkü Galatasaray bu işi becerdi ve diğer kulüp yöneticilerine yol açtı. "El elden üstündür" derler. Üstünel de şu sıralar Galatasaray'a kazandırdığı değerlerin yanında bu taktik başarının keyfini sürüp coşkusunu ikiye katlıyor. Bize de onu kutlamak düşüyor.