Küba purosu Fener'in solda oynattığı iki oyuncu Vederson ve Carlos orta yapmak için rakip ceza alanının önündeydi. Yapılan ortaya ise kafa vurmak üzere Aurelio hareketleniyordu. Dönecek topu ceza alanının önünde bekleyen oyuncuları ise Selçuk ve Deniz'di. Bu normal gibi gözüken tablonun olduğu dakika 89. Skor ise 2-0'dı. Bunun anlamı ise mücadele eden ve yaptığı mücadelenin karşılığını alan Fenerbahçe'nin hırsı ve gücüydü. Ben bugüne kadar Volkan'ı kendine bu kadar güvenli hiç seyretmemiştim. Tanrı vergisi yeteneğini bazen vücudu sahada iken aklı başka yerlerde olduğu için kullanamayan Volkan bundan sonraki turlar için kalede Fener'in güvencesi oluyordu. Modern önliberonun dünyadaki tanımları Gerrard ve Lampard'tır. Ama dün akşam seyrettiğim Deniz bana onları net şekilde hatırlatıyordu. Alex'i savunma yapmadığı ya da büyük maçlarda etkili olmadığı için eleştirenler dünyada "tek vuruşluk oyuncu'' kavramının ve bu adamların sonuca etkisinin ne kadar büyük olduğunun değerini unutuyordu. Santrfor diye alınmasına rağmen yavaş yavaş Gattuso-Pirlo karışımı oyuncu olmaya başlayan Deivid bile gözüme hoş gözüküyordu.
İkinci bir santrfor gerekli Rakip takımın ön alanda boyu 1.5 metreyi geçmeyen tek santrfor bırakıp M'Penza gibi bir silahı kullanmaması aslında Fener'den korktuğunun deliliydi. Ama Fener sahayı o kadar iyi parselliyordu ki orada santrfor sayısının da rakibinin sıkletinin de önemi kalmıyordu. Geçmişte Fener maçlarını izlerken ülser kanaması geçiren hastaları tedavi etmekten zaman zaman bitap düşen bendeniz ilk defa Fener'in bu net oyunu karşısında taraftarlarının purolarını Küba'dan da gelse başka taraftan da alsalar keyifle tüttürdüklerini hissediyordum. Buradaki tablo asla bundan sonraki tablonun bir yansıması olamaz. Fenerbahçe'ye ikinci bir santrfor gereği azalmamış tersine daha da artmıştır. Deplasmanda nasıl oynayacağını bu maçta göstermesine rağmen sarılacivertlilerin Saracoğlu'nda Kazım ve Ali Bilgin gibi iki silaha sahip olmalarının verdiği avantajla santrforları çiftlemesi elzem olmuştur.