Derin futbol Türkiye'de futbol resmen iflas etti. Buradaki futbol, "Körler ile sağırlar, birbirini ağırlar" oyunu olmaya başladı. Buna, "Çadır tiyatrosu" da diyebilirsiniz. Şu lig bitse de kurtulsak. Komplo teorilerinin bitip tükenmek bilmediği haftaların sonuna yaklaşıyoruz. Hakemler ayrı bir alem, temsilciler apayrı bir arıza. Beyefendiler, A.Gücü-Beşiktaş maçında herkesin gördüğünü görmeyip, "Temiz raporu" verebiliyorlar. Onlar böyle yazınca disiplinden de A.Gücü'ne ceza gelmiyor. Gelse bile "komik" denebilecek birşeyler fatura ediliyor. Bursa-F.Bahçe maçında tribünde kan gövdeyi götürüyor. İddiaya göre; bu kez temsilci yazıyor, disiplin kurulu "pas" geçiyor. Maçlardaki kırmızı kartlar da ayrı bir facia. Hasagiç, kendisini hiç ilgilendirmeyen bir tartışmada birdenbire maçın kahramanı oluyor. Kırmızı kart görüp, oyundan atılıyor. Bu haftaki F.Bahçe maçında yok. Alın size bir başka komplo teorisi. Aynı kalecinin geçen sezon yine F.Bahçe maçı öncesi benzer bir kırmızı kart sabıkası var.
Nouma ile Hooijdonk farklı! Hayrettir; Sakarya-Beşiktaş maçının temsilcileri Hırvatça biliyor olmalılar ki Runje'nin küfrünü duyup, anlamışlar ve rapor edip federasyona iletmişler. Runje'nin, Pascal Nouma'nınkine benzer bir hareketi var. "Beşiktaş değerleri" böyle bir hareketi yapan futbolcuya kapıyı gösterir. Tıpkı Pascal Nouma'da olduğu gibi. Ama Türkiye değişik standartlar ülkesi. Hooijdonk da bunun benzerini yapmış ama onun yöneticileri olayı görmezden gelmişlerdi. Temsilciler de bu yönde bir rapor yazmamıştı. Futbol giderek Türkiye'de insanların etik değerlerini bozmaya başladı. Çok sevdiğim yönetici Levent Erdoğan'ın teşvik primi üzerine yaptığı "destekleyici" yorum beni fazlasıyla şaşırttı. Yıldırım Demirören'in anında müdahalesi ise umutlarımı artırdı. Sonuç... Bu ülkede futboldan nefret etmek için her türlü neden var. Milli Takım hariç.