Çıta hep yüksek F.Bahçe'de 99 yıldaki en büyük burukluk herhalde Avrupa'da bir türlü başarıya ulaşılamamadır. Her sezon olduğu gibi 100. yılda da asıl hedef şampiyonluktur ama Şampiyonlar Ligi'ne katılabilmek ve orada ilerleyebilmek de en az şampiyonluk kadar önemlidir. Teknik direktör ve futbolcu kadrosunda istikrarın bir türlü yakalanamayışının yanında, medyanın da F.Bahçe'den beklentilerini hep çok yüksek tutuşunun yarattığı baskı Avrupa'da başarılara ulaşılamamasının en büyük sebebi. Rakip, şartlar hiç önemli değil, F.Bahçe hep kazanmak zorunda. En son ön elemede eşleştiği Feyenoord'un bir önceki sezon UEFA Kupası'nı kazanmış olması, F.Bahçe'nin ise bir önceki Devler Ligi macerasını sıfır puanla tamamlamış olması bile önemli değil. Kuralar çekilir çekilmez manşetler aynı "kolay rakip", "Fener eler". Zaragoza, Lyon, PSV, Schalke, rakip kim olursa olsun hep aynı senaryo. Son Dinamo Kiev örneğinin bunlardan farkı yok.
Rakibi küçümsüyoruz Kadrosunda son Dünya Kupası'nda çeyrek final oynamış Ukrayna'dan 6 futbolcunun yanında 17 de yabancı bulunduran, Avrupa şampiyonlukları yaşamış, önemli bir futbol kültürü olan Dinamo Kiev'i de küçümsedik. Zico'nun takımla çok kısa bir süredir birlikte olması, üç yabancı isim ile hâlâ anlaşılamaması ve Anelka belirsizliğine rağmen kendimizi favori görmemiz, kendimize güvenmekten çok rakibimizi küçümsemekten başka bir şey değil. F.Bahçe'nin bu rakipler karşısından favori olabilmesi için ilk önce aralıksız grup mücadelelerine katılabilmesi lazım. Avrupa'da oynama kültürü oluşmadan Avrupa'da başarı beklemek hayal kurmaktan başka bir şey olamaz.