Ruhunuz yeter Ayran mı içmiştik bilmem... Kara kedi mi geçmişti önümüzden, onu da bilmem... Ayrıydık... Gayr-ı küs aşıkları oynuyor ve nicedir de ayrı yaşıyorduk ama bu maçta zoraki ayırmışlardı. Konumlarından utanmışlar mıydı, onu da bilmiyorum. Lakin, metazori hükümdarlıkların kağıttan yapılmış kalelerinde bu sezonun en güzel oyununu oynayacak futbolcuların elinde bir pankart vardı: Ruhunuz yeter! Başarısızlıklarını tribünlerin hırçın yapısına bağlamışlardı. Maç yerine hep, "ah" alıyorlardı. Yüreklerini orta yere koymadıkları için hep eleştiriliyorlardı. Üç sezon kan kusan taraftarı, mecburen televizyon karşısına kelepçelenince, gönüllerinde de bir pankartla çıktılar: Ruhunuz yeter! F.Bahçe'nin baskılı oynadığı dakikalarda, hakem Dereli'nin eyyamcılıklarında, hesapta Beşiktaş'a ayrılıp da usulen boş bırakılmış tribünleri her gördüklerinde, akıllarına hep aynı şey geldi: Ruhunuz yeter! İşin hakikati, protestonun kralı şimdi olmalı. Oynanan şu futbola bakıp, "Daha önceleri nerelerdeydiniz" şarkısı yüksek sesle okunmalı. Lakin şu düzenekte bile adamlara "Doping testine alsınlar" dedirttiniz ya, vallahi; Ruhunuz yeter! Cordoba'nın elindeki mıknatıs, Tümer'in kolundaki dövme, Gökhan'ın güleç yüzü, Sergen'in göbeğindeki yağlar, Tigana'nın dudağındaki kürdan, şahlar, matlar... Ve hakikatten; Ruhunuz yeter! Boş kalmış kulvarların, Zaptedilmiş duyguların, Paslanmış prangaların, Özgürlük savaşçısı edasında, sahayı her adımlayışınızda, bizim de aklımıza tek şey geldi: Ölünüz yeter!