G.Saray kulüp mü takım mı? Türk futbol tarihinin en büyük kupası Kopenhag'dan İstanbul'a doğru yola çıkarken, futbol tarihçileri Galatasaray adını "şampiyon'' kelimesi ile bütünleştirip ebediyete emanet ettiler. UEFA Kupası bu ülkeye geldi gelmesine ama G.Saray bu başarıyı toplumsal bir coşkuya, büyük ekonomik girdilere ve yüksek moral motivasyonuna çeviremedi. Sıradan bir başarı gibi yaşandı gitti şampiyonluk. Doğaldır ki bir başarıyı arkasına alan kişi veya kuruluş, yarınlar adına büyümenin sigortasına sahip olmuştur. Ama G.Saray bunu böyle yaşayabilmiş midir? Yani Avrupalılığını sürdürecek bir süreklilik evresine girmiş midir? Tüm bunları düşünürken son günlerde kafamızdaki bir soru daha net cevaplar bulmaya başladı. "G.Saray bir kulüp müdür''? yok yok, hemen ayağa kalkmayın. Kızacaksanız da önce soracağım soruya cevap verin. Ali Sami Yen.. Aslantepe.. Florya Tesisleri.. kiradaki G.Saray adası. UEFA Kupası.. hepsi tamam. Şimdi siz gelin bana Galatasaray Bayan Basketbol Takımı'nın Migros'a 70-44 yenildiği maçta sakatlanan ABD'li oyuncu Crystal Givens sahada acı içinde kıvranırken takımın bir doktorunun olmayışını.. Erkekler liginde bir okul takımı olan ve azami 300 bin dolarlık bütçesiyle büyük kolej, Naci ÖZONAY yönetiminde Efes Pilsen'i, Beşiktaş'ı yenerken, G.Saray'ın ligden düşme noktasında bulunuşu sizce nedir? Bir yanda milyon dolarlık futbol takımı, diğer yanda en pahalı ihtimalle 600 bin dolarlık bütçesiyle kurulacak basketbol takımı. Stat ile salonu bu denli ayıran bir yönetim mantalitesi şayet "kulüp mü takım mı?'' sorusuna, "elbette kulüp'' diyorsa.. Akşamcılar henüz "zehirli'' olup olmadığı anlaşılmayan "Kulüp rakısı'' ile demlenip dursunlar. Salondaki azabı yaşamaktan çok daha keyiflidir üstelik.
