Yunus Akgül

Yunus Akgül

24 Aralık 2016 | Cumartesi

Her hayal suya keşke böyle düşse

Trabzon, futbolla yatıp futbolla kalkan bir şehir olsa da, Akyazı'ya sadece bir stat muamelesi yapmak, haksızlık olur.

Dönemin kulüp başkanının, dünyanın hırçın mı hırçın bir denizinin doldurulmasıyla elde edilecek bir yere stadyum yapılması hayalini, yine dönemin gençlik spor genel müdürüne anlatmasıyla ve müdürün de bu hayali, dönemin başbakanına götürmesiyle başlar her şey...
Başbakan öğrenince iş ciddiye biner ve bir hayalin, gerçeğe doğru yolculuğu başlar.
Trabzonspor eski kulüp başkanı Nuri Albayrak, Gençlik ve Spor eski Genel Müdürü Mehmet Atalay, zamanın başbakanı şimdiki Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan ve Akyazı Spor Kompleksi'ni kast ettiğimi, tesisin doğum öncesini bilenlerimiz hemen anlamıştır.
"Olur muydu, olmaz mıydı, biter miydi bitmez miydi; yüklenici firma, tesisin adı, sponsor kim olacak" falan derken, türlü türlü zorluklarla dolu bir süreç sonlandı ve Akyazı Spor Kompleksi açıldı.
4 kulüp başkanı barındıran bir masal, kabusa dönüşmeden nihayet mutlu sonla bitti.
Sporsever Trabzon, zaten 2004 yılından itibaren tüm ülkede başlatılan tesis hamlesiyle, dünya çapında spor tesislerine kavuşan bir spor şehri olarak ilk sıralarda yerini almıştı. Şimdi bu ayrıcalığını, Şenol Güneş Spor Kompleksi ve Stadyumu ile daha da taçlandırdı.
Trabzon, futbolla yatıp futbolla kalkan bir şehir olsa da, Akyazı'ya sadece bir stat muamelesi yapmak, haksızlık olur.
Zira, Avrupa'nın en modern tesisleri arasında gösterilen kompleks, 41 bin 461 seyirci kapasiteli stadyumun yanı sıra, Gençlik ve Spor İl Müdürlüğü binası, kamp eğitim merkezi, açık spor tesisleri, 2 adet doğal çim saha, 5 adet sentetik çim saha, 4 adet tenis kortu, 2 adet basketbol sahası, 1 adet voleybol sahası, 4 bin kişilik paket arıtma tesisi ile açık otoparka sahip...
Spor kompleksinin diğer özellik ve güzelliklerini başka bir yazıya saklayarak, stat ön planda olduğu için bugün biz de futbol üzerinden yürüyelim.
Bu güzel stadyumda, Trabzonspor'un eski başarılarına tekrar kavuşacağı, üzerine yenilerini ekleyeceği konusunda hemen hemen herkes hem fikir... Güzide kulübümüzün, şehrine ve ülkemize, bu stadyumunda yeni şampiyonluklar ve kupalar kazandırmasını çok istiyor ve diliyoruz.
En büyük temennimiz, Trabzonspor'un leblebi gibi lig şampiyonlukları kazandığı, Avrupa takımlarına kök söktürdüğü o güzel günlere tekrar geri dönmesi... Yeni stadyumun, yeni bir heyecan ve motivasyon getireceği, bu dileklerimizin hızlı bir şekilde gerçekleşmesinde lokomotif olacağından son derece ümitliyiz.
Tesise Şenol Güneş'in isminin verilmesi son derece isabetli bir karardır ve "İnsanlar yaşarken hatırlanmalı" sözüne de iyi bir örnek teşkil etmiştir.
Türkiye'nin bağrından çıkan en büyük futbol adamlarının başında gelen Güneş'in, Türkiye'ye futbolda dünya üçüncülüğünü kazandırması, Trabzon'un öz evladı oluşu ve Trabzonspor'a verdiği onca emek, tesise adının verilmesi için yeterli sebeplerdir.
Güneş'in adı, eğer Türkiye'de bir spor tesisine verilecektiyse ilk yeri burasıydı.
Kısaca, Akyazı'ya alnı ak Şenol Güneş adı çok yakışmıştır.

AKYAZI, RECEP TAYYİP ERDOĞAN'IN GAYRETİYLE VAR OLDU
Türkiye ve Trabzon camiası, kendisine ne kadar teşekkür etse inanın yeterli olmaz.
Bir hayalle başladı" dedik...
Gerçekten her şey hayal kurmakla başlıyor.
Trabzonspor eski Kulüp Başkanı Nuri Albayrak'ın bir hayaliyle başlayan bu yolculuğu, dönemin Genel Müdürü Mehmet Atalay ve ondan da, bayrağı bendeniz devralarak tamamlamaya çalıştık.
Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan'ın ısrarlı takibi, isteği, gayreti ve desteği olmasaydı bu tesis ne başlayabilir, ne de bitebilirdi.
Türkiye ve Trabzon camiası, kendisine ne kadar teşekkür etse inanın yeterli olmaz.
Cumhurbaşkanımız (o zaman Başbakan'ımızdı) bir Trabzon seyahatinde, müjdeyi de verince iş iyice ciddi hale geldi. Bu arada Genel Müdürümüz Mehmet Atalay görevden ayrılmış, yerine gelen kişi olarak proje de bizim kucağımıza kalmıştı.
Dünyada bir eşi olmayan bu tesisin Trabzonspor'a, Trabzon'a ve daha da önemlisi ülkemize kazandırılması hiç de kolay olmadı. Öylesine badireler atlattı ki; madalyonun öbür yüzü tabir-i caizse buradan Akyazı'ya yol olur.
Görev yaptığım dönemde en çok sıkıntı yaşadığım işlerden biri olmuş, ihale sürecini tamamlamak için karşılaştığım engeller, deveye hendek atlatmaktan zor olmuştu. Önüme öylesine bürokratik engeller çıkarılıyordu ki aşmak imkansızdı.
Hantal bürokrasi her şekliyle karşımdaydı ve onlarca devlet kurumundan izinler, raporlar alınması gerekiyordu.
Akyazı projesine, görevden ayrıldıktan sonra dahi büyük emek ve mesai harcayan selefim, genel müdürüm, aynı zamanda kadim dostum Mehmet Atalay bir gün telefon açıp "Sana bir iş emanet ettik onu da beceremedin" dediğinde, gözlerimden yaşlar boşaldığını burada itiraf etmeliyim.
Tam da işin içinden çıkmak için çareler aradığım bir zamanda, bir gece vakti Başbakanımız Recep Tayyip Erdoğan aradı ve onlarca devlet işinin arasında, Akyazı projesinin ne durumda olduğunu sordu. Kimseyi zor durumda bırakmamaya çalışarak, uygun bir dille durumu anlatmaya çalıştım.
Ertesi gün o izinleri, raporları almakta zorlandığım kurumlara gittiğimdeyse, dosyaları ben gelmeden hazırlamışlardı bile... Sayın Başbakanımız kimi aradı, kime ne talimat verdi bilemiyorum ama ben bütün imzaları bir hafta içinde tamamlayarak bakanımın önüne koydum.
Akyazı projesinin, fikirden eyleme geçebilmesi uzun bir süre aldığı gibi aynı şekilde inşaat sürecinde de çok sıkıntılar yaşandı. Bürokratik çelmeler olmasaydı ve o aradaki spor yönetimi daha doğru davransaydı, bu tesis en az iki sene önce ülkemizin hizmetine sunulmuş olacaktı.
O körfez, henüz balıklarla dolu iken Nuri Albayrak'ın duvarını kaplayan kocaman bir resimde, bugünkü Akyazı'nın hayali saklı duruyordu.
İyi ki, o hayal o suya düştü ve su da dolgu zemine dönüştü.
Yoksa, bir deniz yeşil çime nasıl dönüşebilirdi ki?
O resim hala o duvarda mıdır, bilmiyorum ama Trabzon-Giresun yolu üzerindeki bir spor kompleksinde pırıl pırıl bir güneş var artık; dünyanın deniz doldurulup üzerine yapılan ilk stadını da sarıp sarmalayan...
Ben de, olur ya belki birgün birileri hikayesini yazar diye anlattım bütün bunları...
Hayaller suya düşmeden, tarihe not düşmeli...

MÜFTÜOĞLU İLE BERABER TÜRK BİSİKLETİ DE KAYBETTİ
Avrupa Kupaları'nda hakemlerden yakınmadığımız hafta yok gibi...
Bizi kesip, biçip, soğan doğrar gibi doğruyorlar...
Yaklaşık iki yıldır bu böyle... Yani, Şenes Erzik UEFA Asbaşkanlığı ve hakem komitesi başkanlıklarını bıraktıktan sonra...
Şimdi bırakın onun yerine birisini koymayı, UEFA yönetiminin yakınından geçemiyoruz.
Bugünün spor dünyasında güç her şeydir.
Milyarlarca dolar'ın döndüğü bu alemde kurallar, kaideler, ahlaki değerler, hepsi boştur.
Şayet arkanda bir güç olmadığını hissederlerse hiçbir şekilde acımaz; değil gözünün yaşına, suratına bile bakmazlar.
İşte bunun için, sadece sahada olmak yetmez, masada da olmalı ve oyunu bozmalısın.
Bugün futbol takımlarımızın yaşadığı sıkıntılı durumun, UEFA'da sırtımızı dayayabileceğimiz bir gücün, bir spor adamımızın olmamasından kaynaklandığı ne kadar açık değil mi?
Çok fazla göz önünde olmasa da futbol dışındaki bütün spor dallarında da aynı kurallar işler. Örneğin; Türkiye Bisiklet Federasyonu'nu ele alalım.
Geçtiğimiz günlerde yapılan federasyon seçimlerinde, Bisiklet Federasyonu Başkanı Emin Müftüoğlu'na, ne yapıp ne edip seçim kaybettirildi.
Uzun yıllar alan bir emek ve çalışma sonunda, Müftüoğlu Dünya Bisiklet Birliği'nin (UCI) Başkan yardımcılığına kadar yükselmişti. Ayrıca, Balkan Bisiklet Birliği'nin de (BCU) başkanı idi.
Geçen hafta, Balkan Bisiklet Birliği'nin olağan genel kurulu yapıldı ve Emin Müftüoğlu, dünya bisiklet camiasında var olan desteği, bilinirliği ve sempatisine rağmen Türkiye Bisiklet Federasyonu'nun yeni yönetimi tarafından aday gösterilmedi.
Yerine, yeni başkan Erol Küçükbakırcı aday oldu ve bütün balkan ülkelerinden sadece tek bir oy alabildi. Buna rağmen, Emin Müftüoğlu oy birliği ile onursal başkan ilan edildi.
Müftüoğlu muhtemeldir ki gelecek seçimlerde dünya federasyonundaki görevini de bırakacak ve hem ülkemiz, hem de bizim açımızdan yeri bir daha asla doldurulamayacak.
Bu yerlere gelmenin o kadar kolay olmadığını, yıllar gerektiren bir çalışmanın ürünü olduğunu bilmeden sporu yönetmek zordur.
Bütün bu olanlardan sonra, dünyada büyük sükse yapan, her geçen gün popülaritesini ve itibarını artıran Tour of Turkey / Cumhurbaşkanlığı Türkiye Bisiklet Turu'nun da yakın gelecekteki halini merak ediyor ve turun bu günlere gelebilmesi için elini taşın altına koymuş herkes gibi ben de çok çok üzülüyorum.
Dünya bisiklet masasında eli güçlü bir spor elçimizdi Müftüoğlu...
Onunla beraber Türk Bisikleti de kaybetti.
Ah bir anlayabilsek...

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA
Anasayfa Anasayfa Beşiktaş Beşiktaş Fenerbahçe Fenerbahçe Galatasaray Galatasaray Trabzonspor Trabzonspor