09 Temmuz 2017 | Pazar

Burun farkıyla Orman!

10 yıl önce yazılı ve görsel basına Fenerbahçe hakimdi. Şu anda basın Beşiktaş'ın eline geçti. Fikret Orman da hızla Aziz Yıldırım'ı geçmeye çalışıyor. Bence foto finişte burun farkıyla Yıldırım'ı geçecek


Türk futbolu, ikinci el arabaların yer aldığı araba mezarlığına benzedi. Adı 2. el arabadır ama çok kaliteli arabayı az yakalarsınız.
Öyle bir hale geldik ki ligimiz yaşlanıyor.
Yani ikinci el arabadan bence dördüncü el arabaya doğru gidiyoruz.
Futbolcunun oynama sıralaması şöyle; Batı Avrupa, Orta Avrupa, ortada biz, bizden sonra Arap ülkeleri veya Çin veya Amerika... Önce şike operasyonu, sonra bu menajer olayları, oynanan futbol, Türkiye'de insanları futboldan soğuttu. Önce hedef seyirciyi stada nasıl getiririz olmalı. Bedava yemek dağıtabilirler, bedava meşrubat verebilirler veya Türkiye Kupası'nda olduğu gibi Müslümanlar için çok önemli olan bir Ramazan gününde iftarlık olarak döner dürümün içine patlayıcı sokup ortalığı birbirine katarlar. Neresinden bakarsanız bakın kötü gidiyoruz ve maalesef bir otoriteye ihtiyaç var.
Geçen sene Fenerbahçe ile Galatasaray havlu attılar. Başakşehir ile Beşiktaş kaldı. Beşiktaş da bir evvelki Beşiktaş değildi. Bakınız bundan 10 yıl önce yazılı ve görsel basına Fenerbahçe hakimdi. Şu anda basın Beşiktaş'ın eline geçti. Fikret Orman da hızla Aziz Yıldırım'ı geçmeye çalışıyor.
Bence foto finişte burun farkıyla Aziz Yıldırım'ı geçecek. Siyah-beyazlılar iki sene şampiyon oldular, kasaya o kadar para girdi, stadı da yaptılar ama borç devamlı artıyor. Daha yeni 100 milyon dolar Ziraat Bankası'ndan kredi aldılar. Bu şudur; Beşiktaş'ın geleceği sürekli borca batmaktadır. Beşiktaş takımı devamlı yaşlanmaktadır.
Pepe transferi yapıldı... Aldığın oyuncu stoper, devamlı olarak da agresif oynuyor. Kendisi de söylüyor.
Real Madrid'de oynarken bile neler yaptı. Real Madrid'in de bir ağırlığı var tabii hakemler karşısında. Peki bu iş Türkiye'de nasıl olur? Hemen bir misal vereyim; Bülent Yıldırım; Bursa- Beşiktaş maçını idare etti. Quaresma yaptığı hareketlerle en az 3 tane palamut gibi kırmızı kart görür. Ama Bülent Yıldırım, eyyamın babasını yaptığı için Q7 oyunda kaldı. Bitmedi bir hafta sonra yani 3 kere atılmayan Quaresma, Kasımpaşa maçına çıktı ve sahanın yıldızı oldu.
Sonuçta Beşiktaş şampiyonluğa ulaştı. Bakınız şampiyonluk ile ikincilik arasındaki kırmızı çizgi. Üste kalırsan yırttın, altta kalırsan gittin. Bu sene diğerlerinden de çatlak sesler çıkacak.

Video hakem
Yazıyı hep karışık salata yazıyorum bugün... Bu sene 'Video hakem' uygulamasına geçilecek mi? Bu şartlarda zor geçilir.
Neden? Çünkü önümüzdeki sezon Almanya ve İtalya Ligi'nde bunun uygulaması yapılacak. Diğer ülkeler bunu bekliyor. Oradan çıkacak sonuçlara göre hareket edecekler. Biz de diyorlar ki, "Ocak ayında bu olur.
" Olmaz kardeşim. Yarım sezonu video, yarım sezonu göz hakemliği ile bitiremezsiniz. Sezon nasıl başlarsa öyle biter. Lig oynanırken kural değiştirilmez.
(Hoş bizde lig oynanırken neler değişmedi) Yani bu sezon video hakemliği görünmüyor. Ayrı bir soru yönetiyorum? Bursa-Beşiktaş maçını yöneten Bülent Yıldırım, video hakemliği ile lig hakemliğini aynı anda yapacak. Aynı Yıldırım sahada görüp veremediğini, yüreği yetmediği için veya eyyam yaptığı için veremediyse eğer aynı video hakemliğinde nasıl yapacak? Sahada bu işi yapamayan adama 'yüreği yok' derler. Peki televizyon başına geçince o adam yüreklenecek mi? Bu hakemler, maçları idare ederken koyun yüreği takarken, video maçında manda yürekleri mi olacak? Veya bunlar duruma göre yürek değişikliği mi yapacaklar?

Börek mi, tarak mı
Pepe alındı... 34 yaşında... Şenol Güneş diyor ki "Benim için futbolcunun yaşı değil verimi önemli." Doğru bu sene Beşiktaş'ta seneye başka yerde o da alacağı paraya bakar.
Ortalığı bir karıştırdı bir kağıt fazla götürdü. Bir sene daha şampiyon ol da nasıl olursan ol. Aldığınız adam stoper.
Eğer stopere Türkiye'de bu parayı veriyorsan 4. el araba satışına girmişsin.
Dikkat edin törene Mendez bile geldi. Yani arada götürülen mangırların büyüklüğünü düşünün. Kaybolan paraların.
Bugün karışık salata yapacağım dedim devam ediyorum... Galatasaray'da Adnan Polat, Ünal Aysal sonra da Dursun Özbek dönemi. Açık net soruyorum; Bülent Tulun geçen gün A Spor'da dedi ki "Bizim devraldığımız dönemin borcu ile (yani o dönem Ünal Aysal), devrettiğimiz borç arasında 10 milyon euro'luk fark var." Şimdi Bülent Tulun'a soruyorum; sizin aldığınız dönemdeki gelirle sizin döneminizdeki gelir arasındaki fark ne kadardı, bu fark nerelerde buhar oldu. Bunun size açık belgelerini de 15-20 gün zarfında yazacağım. Bakınız yapılan transferlerde şu önemlidir. Bir futbolcu alırsınız aradaki menajer bu futbolcudan yüzde 10 para almışsa bu doğaldır ve hakkıdır. Ama menajer yapılan transferden yüzde 30-40 para almışsa bu hırsızlığa girer, sahtekarlığa girer. Şimdi tüm kulüplere soruyorum ama başta sorduğum Galatasaray olacak. Siz son 3 başkan dönemindeki bütün belgeleri bir AR-GE şirketine incelettirdiriniz ve neticeyi elinize aldınız. Neden açıklamıyorsunuz?
Burada Dursun Başkan'a açık olarak şunu söylüyorum bu benim duyumum, Adnan Polat veya ekibinden birine "Bu yapılan AR-GE açıklamasındaki en düzgün dönem sizsiniz" dediniz mi? Veya bu üç dönem arasında Ünal Aysal dönemi de dahil, Adnan Polat dönemi sakat olsaydı, akşam sabah hemen açıklama yapar mıydınız? Yani lise olunca börek, başkaları olunca tarak mı olay! Dursun Başkan bir açıklama yaparsa sevinirim. Bakınız buradaki en önemli olaylardan bir tanesi Aysal ve Dursun döneminde tabii Adnan Polat döneminde menajerlere ödenen paralardır. Yüreğiniz yetiyorsa bunları açıklarsınız. Sonra da çıkıp o hakiki Galatasaray taraftarına timsah gözyaşları dökmeyin.

Yaşasın futbol
Atilla Türker çok inandığım, son derece düzgün, çocukluğundan beri Ankara'dan tanıdığım ağzına bir kuruş haram girmeyen düzgün bir gazetecidir. Yıllardır kimsenin maşası olmadı, baron gruplarına da katılmadı.
Şimdi de eline geçen evrakları ki bu evraklar büyük olasılıkla o kulüBün yetkilileri tarafından verilmiştir kamuoyunu aydınlatıyor.
Bu yüzden de bazı menajerler ana avrat küfredip, "Seni öldürürüz"diyorlar. İşin daha vahim kısmı, bazı gazeteci ve televizyoncu arkadaşlar, "Gelin sizi barıştıralım" diyorlar. Benim takıldığım yer de bu.
Enteresan isimler var. Ama bu arkadaşımız yolunda yürüyor. Bütün bu olayları duyduktan sonra aklıma şu geliyor. Atilla Türker bu olayları yazıyor, menajerler telefon açıp "Seni öldüreceğiz bilmem neyin çocuğu" diyorlar.
Şöyle bir düşünüyorum Türkiye'deki savcılar ve emniyet için özellikle maliye için!!! Çomaklanırsa neler çıkacak fazla bir tehlike yok. Neden mi?
Atilla gibi bu ülkede düzgün hareket eden gazeteci sayısı 5'i geçmez. Atilla gibi gazetecilerin yazdığı adamlar Türkiye'de o kadar fazla ki bunların içinde anladığım kadarıyla gazeteciler de menajerler de yöneticiler de var. Atilla gibiler öldürüldüğünde 5 kişiyi geçmez. Ama öbürleri o kadar çok ki onlar yaşayacaklar.
Savcılar siz bu işin üstüne gitmeyin 5 kişi ölsün diğerleri yaşasın. Sonunda da ne diyelim biliyor musunuz, "Yaşasın Türk futbolu."

Mühim not:
Biz Türkiye'de Passolig'i tartışıyoruz, faydalı veya faydasız... Aslında üzerine gidilip ıslah edilirse faydalı bir olay. Daha enteresan bir şey söyleyeyim, İtalya Federasyonu'dan bir grup geldi. TFF'de çalışıyorlar çünkü İtalya Passolig'e geçmek istiyor ve bizdeki uygulama için bilgi alıyorlar.

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA
Anasayfa Anasayfa Beşiktaş Beşiktaş Fenerbahçe Fenerbahçe Galatasaray Galatasaray Trabzonspor Trabzonspor