24 Eylül 2014 | Çarşamba

Hakem Fenerliydi

Gökhan Gönül'ün düştüğü ana bir yakın çekim yaparsak neler söylersiniz? Orta hakem Ali Palabıyık çizgi hakemine bakıyor ve onun kararı ile penaltıyı veriyor. Bu hakemin de emin olmadığını göstermiyor mu?
-
Erman'ın pozisyonu anlatan yazısı muhteşemdi... Erman penaltı pozisyonunu katiyen tartışmıyor. "Zaten yayıncı kuruluş pozisyonu doğru dürüst göstermedi" diyor.
Yayıncı kuruluşun kameramanları ve yayın yönetmeni de Fenerbahçe kafasıyla işin içinde olduğu için... Tersine olsaydı, yavaş çekim, en yavaş çekim, süper yavaş çekim ile neler neler gösterirlerdi! Resmen geçiştirdiler.

ANTEP'İN POZİSYONLARI DAHA NETTİ
Erman diyor ki "Yayıncı kuruluş doğru dürüst göstermediği için ben tartışmıyorum. İki şey üzerinde duruyorum; Gaziantep lehine olsaydı ne olurdu bugün ortalık? İkincisi de 'mı' diye penaltı olmaz. Orta hakem anında düdük çalmadı. Kale arkası hakemi ve çizgi hakemi konuştular, ondan sonra çaldı. Ne konuştular? 'Penaltı mı?' diye sordu orta hakem. "Mı diye soruyorsan penaltı değil" diyor!
Penaltıda 'mı' sorusu olmaz. Penaltı kesin olarak penaltıdır. O zaman penaltı olur. 'Mı' sorusu varsa o penaltı değildir. O kadar açık ve net ki bu ifade...

Aslında Fenerbahçe maçı domine eden, pozisyonlar bulan taraftı. Çalınan penaltı, oyununu da gölgeledi.
Valla daha iyi, daha net pozisyonları olan bence Gaziantep'ti.
Fenerbahçe'ye bu maçı kazandıran iki tane unsur var:
1- Hakem... Çaldığı ve çalmadığı düdüklerle...
Gösterdiği ve göstermediği kartlarla...
Fevkalade iyi bir Fenerbahçeliydi hakem...
2- Kaleci Mert... Bu hafta cezası biten Volkan kaleye geçerse çok hayret ederim.
Volkan'ın cezalı olduğu haftalarda Mert muhteşem top oynadı. Bir kaleci ancak bu kadar iyi olabilir. Bu kadar iyi bir kaleciyi 'Esas kalecim iyileşti' diye kenara almak yanlış olur.
Rıdvan Dilmen NTV'de güzel bir laf etti. "Engin kurtarış yaparken ayağı kırıldı. Ardından Rüştü kaleye geçti ve bir daha kaleyi bırakmadı" dedi. "Engin sakatlanmasa, Rüştü'nün kaleye geçmesi iki sene gecikecekti belki" diyor.

SAKATLANMASINI MI BEKLEYECEK!

O iki sene kalenin arkasında yedek beklersen ne olacağın da belli işte... Galatasaray'ın kalecilerini görüyorsun; Aykutları, Ufukları... "Bir futbolcu takıma girmek için önündeki kalecinin sakatlanmasını, bir yerinin kırılmasını mı beklemeli?" diyor Rıdvan...
Bu hafta İsmail Kartal'ın vereceği karar çok önemli.

Diego geldiğinden bu yana en iyi futbollarından birisini oynadı ama 59. dakikada kenara alınmaktan da kurtulamadı.
Fenerbahçe'nin gördüğüm en başarılı adamlarından birisi Diego... Onu Fener medyası da beğenmiyor, hoca da beğenmiyor.
Sürekli adamı oyundan çıkarıyorlar! İnanamıyorum!
Yapılabilecek her şeyi yapıyor, her tarafa koşuyor, akınları yönetiyor. Akınları sağdan, soldan düzenliyor, geliştiriyor. Bizim Galatasaray'ın orta saha adamlarına adeta ders veriyor.
Bir Galatasaraylı olarak 'Diego'ya bakın; orta sahada nasıl oynanır, görün' diyeceğim; bakıyorum İsmail Kartal, 'cart' diye Diego'yu kenara alıyor.
Ertesi gün gazeteleri açıyorum; 'Diego transferi niye yapıldı?' eleştirileri!..

Maçın hatırda kalan anlarından birisi de Emre'nin tepkisinin ardından Emenike'nin taraftarlar tarafından ıslıklanmasıydı.

Fener medyası da Emenike'yi gözden çıkarmış. Benim anladığım kadarıyla Emre, Emenike'yi sevmiyor, Webo'nun oynamasını istiyor. Her fırsatta gidip Emenike'yi şikayet ediyor. O olay yakında patlak verir.

ABDULLAH KİĞILI İSTİFA EDİP NOKTAYI KOYDU
Fenerbahçe Başkanvekili Abdullah Kiğılı uzun süredir istifayı düşünüyordu ama bir şekilde devam ediyordu. Ancak geçen hafta istifası kabul edildi. Bu değişikliği nasıl yorumluyorsunuz? Bu defa köprüler atıldı galiba...
Abdullah Kiğılı tanıdığım en iyi spor adamlarından biridir; tanıdığım en iyi Fenerbahçelilerden biridir ve tanıdığım en iyi fair-play adamlarından biridir.
Abdullah Kiğılı ne kadar iyi Fenerbahçeli olduğunu 3 Temmuz sürecinde gösterdi. 3 Temmuz'a yaklaşılan günlerde Abdullah Kiğılı, Fenerbahçe yönetimini bırakmaya karar vermişti. Çünkü işleri öyle bir genişleme gösterdi ki işinden ayıracak bir dakika vakti yoktu. Çin'de mağazalar açmaya başladı. Çin öyle bir büyük pazar ki akıllara sığmaz ucu... Oraya gitti, yerleşti, tuttu. Bir ayağının Çin'de olması lazım, öteki taraftan Türkiye'deki mağaza sayısı 200'e yaklaşmış, kafasını kaşıyacak vakti yoktu.

AZİZ YILDIRIM'I BEKLEDİ
Bana "Hıncal artık bırakmam lazım" derken 3 Temmuz başladı. Bir gün laf arasında "Hani bırakıyordun Apo!" dedim. "Bu durumda Fenerbahçe'yi nasıl bırakırım" dedi. "Ya işin" dedim. "Olduğu kadar olsun" dedi. Aynen lafı bu... "İnşallah bu davalar biter. Başkanımız kulübün başına geçer; ben de Allah'a ısmarladık" derim.
Mahkûmiyetinin onaylandığı günü hatırla... Ne diyordu Abdullah Kiğılı: "Tüzüğümüz açık. Başkanın, başkanlık yapmasına engel olacak bir durum olduğunda 45 gün içinde kongreye gidilir. Biz de 45 gün içinde kongreyi hazırlarız.
Ben de Allah'a ısmarladık derim."
Her fırsatta bırakacağını söylüyordu ama bırakmak için "Fenerbahçe'nin emin ellerde olması gerektiğini" söylüyordu.

TEKZİP DAHİ YAYINLAMADI
Bu Abdullah Kiğılı için Engin Verel'in ofisinde Aziz Yıldırım'ın 'kovuyorum' dediği ortaya çıktı. Aziz Bey 'kovuyorum' lafını tekzip eder mi diye günlerce bekledik. Aziz Yıldırım'dan 'çıt' yok. Bunun üzerine dilekçesini yazdı, noterden gönderdi. "Seni kovuyorum" diyen adamın ayağına gidecek hali yok. Dememiş olsa bile Aziz Yıldırım bu lafı tekzip etmiyorsa 'kabul ediyor' demektir. Çünkü Fenerbahçe'den herhangi biri için herhangi minnacık laf çıktığı zaman, hemen Fener televizyonu, internet sitesi kıyametler koparıyor. Aziz Yıldırım bizzat cevaplar veriyor. Burada böyle ölüm sessizliği!..
Ve sonunda bu hafta patladı. "Beni Fenerbahçe kongresi seçti. Kim kovuyormuş!
Başkanın beni kovmak gibi bir yetkisi yok ki" dedi ve noktayı koydu. Olay budur!..

Galatasaray kötü gidiyor ama taraftarı da takımdan desteğini çekmiş gözüküyor. Anderlecht maçında Selçuk İnan, Burak ve Veysel ıslıklandı. Üstelik maç da bitmemişti. Taraftarın zor gününde futbolcuların yanında olması gerekmez mi?
Taraftarların futbolcuları ıslıklama hakkı yok. İki sebepten yok:
1- Zaten bu işte en suçsuz olan futbolcular.
2- Sen taraftarsın. Bu hafta yuhaladığın adam gelecek hafta gene Şampiyonlar Ligi'nde oynayacak, gene Türkiye Ligi'nde oynayacak.
Sen bütün bir sezon bu adamlarla gideceksin.
Ne yüzle yarın alkışlayacaksın? Ama bu Galatasaray seyircisi başından beri hep söylüyorum; kendine seyirci! Kendi 'eğlensin' diye maça gidiyor, eğlenmediği zaman da futbolculara yükleniyor.

YUHALAYAN DA SEVİNEN DE AYNI
Arda gibi bir kaptanı Galatasaray'dan kaçıran bu seyircidir. Her maçta yuhalaya yuhalaya Arda, Galatasaray'ı değil, Türkiye'yi terk etti.
Çünkü Galatasaraylı... Galatasaray'dan kalkıp başka bir kulüpte oynayamazdı, bu yüzden Türkiye'den gitti adam... Şimdi aynı şeyi Galatasaray'ın öbür kaptanına yapıyor.
Burak'ın gerek Şampiyonlar Ligi'nde gerek Türkiye liginde şu kulüp için attığı gollerin sayısını ben unuttum. Burada gol kralı oldu, orada Ronaldo ile gol krallığında yarıştı. Böyle bir adamı nasıl yuhalarsın!
Herkesin kötü günü var. Bizim gazeteci olarak kötü günümüz yok mu, okunmaz yazılar yazdığımız günler olmuyor mu? Kendilerinin evde çekilmez analar, babalar ya da çocuklar olduğu günler yok mu? Herkesin iyi günü, kötü günü vardır. Kötü günümde yanımda olan 'beni seviyor' demektir. İyi günüm de benim zaten kimseye ihtiyacım yok. İyi günümde ben tek başıma idare ederim. Kötü günümde 'Hıncal' diye, 'Hıncal abi' diye gelenler benim dostumdur.
Ama Galatasaray seyircisinin ben bir gün kötü gün dostu olduğunu görmedim. İşler biraz sarpa sardığı anda ilk yuhalayanlar Galatasaray seyircileridir. O takım başarılı olduğu zaman da utanmadan Boğaz yollarına dökülüp, şarkılar söyleyen de onlar...
Görüntüler vardır televizyonlarda; Galatasaray'ın Ali Sami Yen'de Fenerbahçe'ye 4-0 yenildikleri maçtaki seyirciye bakın; o sezonun sonundaki aynı seyirciye bakın. Tekrar Boğaz yolundaydılar. Aynı adamlar!..
O sırada Galatasaray'ın numaralı tribünün arkasındaki kulisi işleten Ersoy Çetin arkadaşımdı benim... O olmasa ben linç edilecektim.
Ben çünkü basın tribününde oturmuyordum, tribünde oturuyordum. 'Yukarıdan göreyim' diye. Ali Sami Yen'in basın tribünü mezarlık gibidir. Ersoy devre arası başlarken koşturarak geldi; "Sakın, kulise gelme. Seni bekliyorlar, dövecekler" diye. Orada pusuya yatmışlar!
Benim günahım ne? Her maç Hakan Şükür'ü yuhalıyorlar. Ben de o haftaki yazımda, "Arkadaşlar; Hakan Şükür sadece Galatasaray'ın değil Türk Milli Takımı'nın da santrforu...
Yapmayın!.." Aynen de bu üslup; "Arkadaşlar" diye başlayan ve "Yapmayın!.." diye biten bir yazı...

BEN NİYE MAÇLARA GİTMİYORUM? '
Sen Hakan Şükür'ü nasıl savunursun!' diye devre arasında beni bekliyorlar dövmek için!.. O sene Galatasaray şampiyon oldu, Hakan Şükür gol kralı oldu. Aynı adamlar Galatasaray'ı ve Hakan Şükür'ü omuzlarda taşıdılar.
Niye? O gün çünkü keyifleri yerindeydi.
Yani o kadar çok yaşadım ki...
Ben niye gitmiyorum maçlara? Niye Galatasaray maçlarına gitmeyi bıraktım? Çünkü bir yığın sahte seyircinin arasında, sahte taraftarın arasına oturmak istemiyorum. Hepsi kendine taraftar!..
Oradakilerin yüzden 10'u Galatasaray taraftarı... Yüzde 90'ı kendine taraftar!..

SÖYLEŞİ: BÜLENT CAN

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.

GÜNÜN DİĞER YAZARLARI

SON DAKİKA
Anasayfa Anasayfa Beşiktaş Beşiktaş Fenerbahçe Fenerbahçe Galatasaray Galatasaray Trabzonspor Trabzonspor