11 Mart 2014 | Salı

G.Saray'ı aşağı çekiyor

Galatasaray, Akhisar Belediye'yi 6-1 gibi farklı bir skorla geçerken; Drogba, Sneijder ve Burak eleştirilen isimler oldular. Maçla ilgili notlarınız neler?

Maçla ilgili, söyleyeceğim birinci konu; Akhisar'ın hocası Hamza Hamzaoğlu'nu yürekten kutlamak... Hamza'nın futbol anlayışı, bize böyle güzel bir maç seyretme fırsatı verdi.
Gazeteleri okuyorum; kıyametler kopuyor. 'Sen İstanbul'da Galatasaray'a karşı, nasıl üç hücum oyuncusu ile oynarsın! Niye savunma yapmazsın! Niye 1 puanı düşünmezsin!' diye...
2 puanlı ligden, 3 puanlı lige niye geçtik! Hamza, gazeteci arkadaşlarımın dediklerini yapsa ve İstanbul'da, futbolu öldürmek adına anti futbol ile sahaya çıksaydı, ne kazanacaktı; 1 puan... Maç sonunda ne kaybetti; 1 puan...
Ertuğrul Sağlam da 1 puan kaybetti. Ama Ertuğrul Sağlam, Beşiktaş-Eskişehir maçını öldürdü. Çünkü Eskişehir'i, o benim anti futbol meraklısı yazarlarımın istediği ölçülerde oynattı. Beşiktaş'ın son dakikadaki golüne sevindiğim kadar, Galatasaray'ın 6 golünden birine sevinmedim. Oyunu öldürenlerin, son dakikada gol yiyip yenilmeleri, beni nasıl mutlu ediyor; bilemezsin.
Olimpiyat Stadı'ndaki maçın, hava koşullarını düşünün. Benim evimle arabadan indiğim yerin arası, 10 metre... Evime girene kadar, donuyordum. Böyle bir havada, İstanbul'un öteki ucundaki Olimpiyat Stadı'na gidenlere, üstüne sulu kar yağarken açık tribünde oturanlara; senin kötü futbol seyrettirmeye hakkın var mı!.. Alma 1 puan! Ama yenersen, 3 puan alırsın.

OFSAYTTAN GOL YEDİ

Beşiktaş da son zamanlarda, ahım şahım top oynamıyor zaten... Eskişehir olarak; Beşiktaş'ı, hele de deplasmanda, kaç senede bir böyle yakalarsın!
Herkes, Eskişehir kalesine yığılmış.
O karambolde elin oğlu gelir, 90'da golü atar, Hıncal da havaya fırlar; 'Gol' diye...
Bu Hamza Hamzaoğlu'nu alkışladım ben; ertesi günkü Ertuğrul Sağlam'ı gördüğüm zaman... Ben, futbol seyretmek istiyorum arkadaş! Anti futbol oynatan, futbolu öldüren hocaların; sahaya çıkardıkları korkak, çirkin, faullerle dolu savunma oyunlarını değil... Bunlar ceza aldığı zaman da çok hoşuma gidiyor.
Akhisar maçına gelecek olursak... 6-1 olmasının sebepleri: İki takım arasında, 6-1'lik bir fark yok. Niye 6-1 oldu?
1- Galatasaray'ın golü, erken geldi. Zaten savunma değil de futbol oynamak için sahaya çıkan Akhisar; bu 1-0'dan sonra, hücumlarını biraz daha artırmak durumunda kaldı. Olumlu top oynamak için sahaya çıkmıştı ama mağlup durumda olduğu için daha yürekli, daha cesur, daha atak oynamak zorundaydı.
2- Bütün bunlarla beraber kritik anlarda, önemli hatalar yaptı Akhisar savunması...
Galatasaray'ı sıkıştıracakları anlarda yedikleri goller, darbe oldu.
3- 1-0'ın üstüne; gene her şey iyi giderken, ofsayttan Galatasaray'ın ikinci golü geldi. Hakemlerin gözünden kaçanlar ya da hatalar, Akhisar'ın aleyhine oldu.

FORVETLERİ TEHLİKELİ
4- Saydıklarım, Galatasaray dışındaki unsurlardı.
Galatasaray açısından, asıl önemlisi; Selçuk'un oynamamasıydı. Galatasaray'ın 6 gol atmasının sebebi, Selçuk'un yokluğuydu.
Selçuk'un; bu takımı nasıl durdurduğu, nasıl geciktirdiği, rakip savunmaya nasıl toparlanma imkanı verdiği, oyunu nasıl öldürdüğü ortaya çıktı.
Maçın sonunda; Galatasaray'ın yüzde 58, rakibin yüzde 42 topla oynadığını yazan istatistiklerin, nasıl palavra olduğunu gördük.
Mesele yüzde 58 topa hâkim olmak değil...
O yüzde 58'in yüzde 58'ini, kendi sahanda yan topla oynuyorsan; zaten ne fark eder topun sende olması!.. Bir de o arada, kendi sahanda topu rakibe kaptırırsan...
Selçuk oynamadığı için Galatasaray, ilk defa derinlemesine, hızlı hücuma kalkma şansı buldu. Galatasaray'ın iki stoperi topu aldığında yan yan çevirip Selçuk'un gelmesini bekliyorlardı, yan yan çevirip Selçuk'a veriyorlardı, Selçuk da tekrar onlara veriyordu, onlar tekrar Selçuk'a veriyordu, Selçuk hatta Muslera'ya bir daha veriyordu.
Böyle dönüp dururken, o stoperler artık olmayan Selçuk'un gelmesini beklemek yerine; topu, kendileri oyuna sokmaya başladılar ve bir tanesi de gol oldu işte... Galatasaray'ın çok tehlikeli forvetleri var; çok tehlikeli hücum kozları var. Drogba'sından Sneijder'ine, Burak'ından Umut'una; orta sahada çok iyi şutlar atan isimler var, Yekta'sından Ceyhun'una varıncaya kadar... Galatasaray'ın oyunu hızlandığı zaman bunlar daha etkili oluyorlar.
Selçuk, oyunu felaket şekilde geciktirdiği için ve buna, Fatih hocadan başlayarak kimse ses çıkarmadığı için; hatta belki de 'Böyle oyna' diye tavsiye ettikleri için, Galatasaray'ın hücum gücü yüzde 10'a düşüyordu.
Çünkü rakip yerleşiyor; Galatasaray topu aldığı zaman, rakip kendi sahasına dönüyor.
Adamları da markaja alıyor; sahayı da parselliyor.
Sen, topu atacak yer bulamıyorsun.
Hadi tekrardan, yana ve Muslera'ya atıyorsun.
Bunu oynuyordu Galatasaray; Selçuk yüzünden!..
Hızlı oynayan ve rakip geri çekilmeden, geride yerini almadan, geride hazırlığını yapmadan oynayan Drogba'yı, Burak'ı ve Sneijder'i düşün; bir de 10 kişinin arasında boğulmuş Drogba'yı, Burak'ı ve Sneijder'i düşün.
İşte fark bu...
Dilerim; Selçuk kardeşim Florya'ya gider.
Bu 6'lık maç kaseti ile kendi oynadığı herhangi bir maçın kasetini alır; bir odaya kapanır ve ikisini, arka arkaya izler. Selçuklu Galatasaray ile Selçuksuz Galatasaray'ın farkını görür.
Hatırlarsın; Abdullah Avcı, Milli Takım hocasıyken 'Selçuk'u oynatmadı' diye kıyameti koparmıştım. Şimdi dönüp bakıyorum; meğer adam haklıymış.

OYNATTIĞI FUTBOLU HENÜZ ÇÖZEMEDİM

Galatasaray, istikrarlı bir şekilde; deplasmanda kaybederken, sahasında kazanmaya devam ediyor. Siz, bunu neye bağlıyorsunuz?
Bir ciddiyetsizlik mi var; yoksa rakipleri de sahasında daha iyi, daha cesur mu oynuyor?


Galatasaray maçının arkasından, bir yazı okudum; çok güzel bir cümle vardı. "Galatasaray, Akhisar'a 6 tane attı. Peki 'Haftaya deplasmanda, Karabük'ü yener' diyen var mı?" diye...
Bana sorarsan; içeride ya da dışarıda oynamaları da önemli değil. Galatasaray, istikrarsız top oynuyor.

TT Arena'nın atmosferinin de rakip üzerinde etkisi büyük.

Burada seyircisiyle falan gidiyor; bir de rakip korkuyor, üstüne gelmiyor.
Hakem, ona göre yönetiyor. Rize'de oynarken, Rize 10 kişi ile savunma yapmıyor.
Galatasaray savunmasının zaaflarından istifade edebilecek durumda olmak için, o savunmanın üstüne yürümek lazım. Savunmanın üstüne gitmezsen; savunma istediği kadar zayıf olsun... Fenerbahçe'ye karşı da aynı hatayı yapıyorlar.
Hamza hoca gibi, bu ligin 3 puanlık lig olduğunu bilse herkes... Arena'da kimse, Galatasaray'ı yenme düşüncesinde değil. Maçın başını düşünürsen; hücum eden takım Akhisar'dı, golü kaçıran takım Akhisar'dı.
Muslera ne biçim kurtardı; Mehmet Akyüz'ün şutunu... Ondan sonrası hatalar, hakem hataları, savunma hataları falan...

BARCELONA'YA ÖZENDİ

Ligin 24. haftası itibarıyla Mancini; Terim'in takımından 1 puan önde, daha az gol yedi ve daha fazla attı. Yeni bir hoca için bu, bir başarı mıdır?

Futbolda insanı, istatistik kadar yanıltan bir şey yoktur. Öyle puanlarla, gollerle falan olmaz...
Son zamanlarda Fatih Terim'in oynattığı top, bana zerre kadar zevk vermiyordu.
Galatasaray'ın o kötü futbolunu başlatan, Fatih Terim'dir. Barcelona usulü; top sende kalırsa, gol yemezsin! Topu kendi yarı sahanda dolaştırdığın zaman, rakip nasıl olsa üstüne gelmez; top da sende kalır. Top sende kalır da ne işe yarar!
Galatasaray, sıradan bir takım değil ki... Maç kazanmak için kurulmuş; 'maç kazansın' diye oynayan bir takım... Rakibin adı Chelsea olsun, rakibin adı Fenerbahçe olsun, Arsenal olsun, Milan olsun. Bir garip Fatih Terim futbolu yarattı. Galatasaray, hâlâ onu oynuyor.
Mancini, bunu değiştirmedi. Bir Selçuk'un olmaması, takımın önünü açtı.
Mancini futbolundan söz etmemiz için, Mancini'nin ortaya istikrarlı bir oyun koyması lazım. 3-5-2 mi, 4-4-2 mi oynatacak; kendisi bile karar veremedi. Ortada, bir yığın rakam konuşuluyor. Birisi '2-5-3' yazmış! 'İsveç'e karşı Fatih öyle oynatmış, Mancini de onu görmüş; o da Galatasaray'a 2-5-3 oynatmış!' Temel felsefesini, Mancini'nin ne istediğini, ne oynatmaya çalıştığını bilemiyorum. 'Mancini'nin oynattığı futbol, Fatih Terim'in oynattığı futboldan üstündür' diyen birisi; 'Mancini'nin futbolunun ne olduğunu' bana anlatsın.
Ben, Fatih Terim'in futbolunu anlatıyorum; nasıl kötüye gittiğini de, nerede yanlış yaptığını da anlatıyorum. Ben iyi bir Fatih Terim'in, Türkiye'deki herhangi bir takım için -hele Galatasaray için... Çünkü Galatasaraylıen iyi hoca olduğuna inanıyorum. Adam, bir defa psikolojik maç ustası... Kimseyle mukayese edilmez.
Mancini'nin, öyle bir şeyi yok. Görmedik daha... Sahaya koyduğu tekniğe, taktiğe baktığım zaman daha Mancini'yi çözemedim. Kendi, kendisini çözemedi ki!..
Onun için tabelaya bakıp, 'Mancini 6 tane attı; Mancini 5 puan fazla aldı' demek; tabelacılık!..

HAKEM ÖRNEK OLMALI

Akhisar Belediyespor maçına, Fırat Aydınus'un küfrü damgasını vurdu. Kime ettiği konusunda, farklı iddialar var. Siz ne düşünüyorsunuz? Bir ceza gerektirir mi?


Küfür, hiçbir yerde edilmemeli... Sokakta da, maçta da, evde de edilmemeli... Ama 'Edilmemeli' başka bir şey; edilip edilmediği başka bir şey... Bugün 'Ben, hayatımda küfür etmedim' diyebilecek bir insan var mı? Çok merak ediyorum.
Üstelik buradaki olay, aydınlanmış da değil.
Yani küfrün olup olmadığı da aydınlanmış değil; futbolcuya mı, ortaya mı edildiği de aydınlanmış değil. Bu yüzden, kesin bir yargıya varmak güç...
Ne var ki sahadaki hakemin, özellikle o 90 dakikalık süre içinde, örnek adam durumunda olması lazım. Onun ağzından, herhangi bir şekilde küfrün çıkmaması lazım.
Futbolcuya yönelik bir küfürse bu, zaten Futbol Ceza Yönetmeliğinde var. 'Futbolcu küfür edemez; ederse, cezası şudur' deniyorsa, hakem için de aynı yaptırım geçerlidir.
Belgeler ve raporlar varsa, o küfrü kimin ettiğine bakılır ve karar verilir.

MELO RAPOR YAZAMAZ

Usulde şöyle bir durum var: Hakem ile futbolcu, karşı karşıya geldiği zaman, futbolcu hakeme küfür ederse; hakem, raporuna yazabiliyor. Oysa futbolcunun, böyle bir rapor yazma şansı yok. Ceza yönetmeliğimizde diyor ki: 'Eğer hakemin, gözlemcinin, temsilcinin raporlarında yoksa; yayıncı kuruluş görüntüleri, tek başına delil kabul edilemez.' Yayıncı kuruluş görüntülerini tek başına delil kabul eden, PFDK değil; savcılarımız.
Hakem, küfür etmişse ve bu yayıncı kuruluşun görüntüleri ile ortaya çıkmışsa; Melo hakaret davası açar. Ama federasyon, hakemin cezalandırılmasını kabul edemez; çünkü öyle bir mevzuatımız yok. Tribündeki gözlemcinin duyup, 'Hakem, Melo'ya küfür etti' diye yazması da söz konusu değil...

MAÇI YÖNETMESİ ZOR

Hakemin küfür etmesinin, savunulacak bir tarafı yok ama Melo'nun, bu olaydaki payı nedir? O da hakeme, kendi dilinde birçok şey söyledi.

Kim, ne söylerse söylesin; hakem, çok önemli... Mahkemede, yargıcın bir suçluya hakaret ettiğini düşünebiliyor musun!
Bazı insanların, belirli anlarda örnek olma görevleri vardır. Bir yargıç, kahvede bana rastlar ve tavla oynarken kızıp, 'Zar tutma' falan diyebilir ama mahkemede, karşı karşıya geldiğimiz zaman; ben cinayet suçlusu bile olsam, aşağılayıcı, hakaret edici bir tavır sergileyemez.

İletişim çağında yaşıyoruz. O ifadenin yer aldığı görüntü, anında tribünlere ulaştı ve "Fırat Aydınus küfür etsene" şeklinde tezahürata dönüştü. O andan sonra da Aydınus, maçtan koptu sanki...

Biz maç sırasında, böyle bir şey fark etmedik.
Kimse de maç sırasında tweet'leri falan okumadığı için; olayı ertesi gün, gazetelerden öğrendim. Meğer sosyal medya yaymış. Kim, nasıl duymuşsa; onu da bilemiyorum.
Hakem de devre arasında, telefondan öğrenmiş.
O durumda, maç yönetmek de zor.
Ben, Fırat Aydınus'un yerinde olsaydım; düdüğü dördüncü hakeme verir, 'İkinci yarıyı sen yönet. Benim ruh durumum, şu anda maçı götürmez' derdim. Dördüncü hakemin sahaya girmesi için, illa orta hakemin fiziksel sakatlık geçirmesi gerekmiyor.
Ruhsal bir darbe yediği zaman da dördüncü hakeme, görevini bırakabilir.

Röportaj: Bülent CAN

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA
Anasayfa Anasayfa Beşiktaş Beşiktaş Fenerbahçe Fenerbahçe Galatasaray Galatasaray Trabzonspor Trabzonspor