30 Haziran 2010 | Çarşamba

G.Saray'ın durumu kötü

Galatasaray'da geçtiğimiz hafta yapılan Tüzük Kongresi'ni nasıl buldunuz? Kongre 16 Ekim'e ertelendi. Ama yönetim bunu zafer olarak görüyor. Bu zafer sizce Adnan Polat'ın mı yoksa liselilerin mi? Polat, liselileri uyutmuş. Ortada zafer falan yok. Hiçbir şey yok. Geçen hafta da söylediğim gibi bu bir "güven oylaması"na çevrilebilirdi. Polat akıllı bir taktik gütmüş.
Sadece akıllı taktik gütmekle kalmamış liseliler de resmen liseciler daha doğrusu (Çünkü Kongre Başkanı Duygun Yarsuvat iyi bir liseli)… O tamamen Adnan Polat'ın arkasında.
Hiç kimseye söz hakkı falan vermemiş.
Aslında olay tüzük kongresinin 16 Ekim'e ertelenmesidir. Bu da Adnan Polat'a istediği zamanı kazandıracak bir olaydır.
Medya dünyadan habersiz! Gazeteci olarak kaç kişi izledi ki orayı doğru dürüst? İşte Adnan Polat'ın açıklamasını aynen derinliğine bakmadan bile en basit bir hukukçuya sorsalar "Bu nedir" diye, bu dediklerimi söylerdi.
Bir kongre ertelenmesinin adını değiştirerek Adnan Polat hem medyayı uyuttu hem de liselileri uyutarak süre kazandı. _G.Saray üyesi Serdar Eder geçtiğimiz hafta yapılan kongrenin uygunsuz olduğunu belirterek mahkemeye verdi.
Sizce bunun bir etkisi olacak mı?
O üyeyi, Serdar Eder'i kutlamak lazım. "Ben uyumuyorum hakkımı arıyorum" diyor. Doğru iş yapıyor. Mahkemenin kararını saygıyla bekleyeceğiz. _Rijkaard'a Liverpool'dan teklif geldiği iddia ediliyor. Hatta eğer istenirse tazminat bedelini ödemeye hazır oldukları iddia ediliyor. Rijkaard'a teklif geldiğini ben çok güvenilir bir kaynaktan öğrendim. Galatasaray yönetiminin içindeki bir kaynaktan öğrendim.
Galatasaray yönetiminde Rijkaard'a karşı olan ama Adnan Polat'a saygısından sesini çıkaramayan bir kaynaktan öğrendim. "Hıncal abi inşallah olumlu sonuca bağlanır ve bu Rijkaard'dan kurtuluruz" dedi.

KIŞ UYKUSUNDALAR
Öbür bütün rakipler (Fenerbahçe, Beşiktaş, Bursaspor, Sivasspor vs…) sezonu açarken, Galatasaray'daki şaşkınlığa bak. Daha hocanın durumu belli değil, daha oyuncuların durumu belli değil, kaptanın durumu belli değil… Kimi transfer edecekleri belli değil, kimi satacakları belli değil. Adnan Polat, aylardan beri "Efendim, biz kimseyi satmayız ama gitmek isteyene de dur demeyiz" diye aynı şeyi geveliyor.
Bu zaten kural. Bunu sen koymadın ki.
Galatasaray'ın Alp Yalman'dan beri kuralı bu. Şimdi Galatasaray camiası kim gidecek, kim kalacak? Seneye hangi takımla oynayacak?
Bunları merak ediyor. Böyle bir şey yok.
Fenerbahçe'de, Beşiktaş'ta neler olurken Galatasaray kış uykusundan hâlâ uyanmamış.
Bu durum takımı da camiayı da taraftarı da olumsuz yönde etkiler. Tekrar dönüyorum medyaya... Medya da aynen Adnan Polat gibi kış uykusunda. "Galatasaray'da ne oluyor?" diyen bir tane gazete yok. Fenerbahçe sezonu açtı diye haber yazıyorsun, Beşiktaş Avusturya'ya kampa gitti diye haber yazıyorsun. Galatasaray nerede?
Bir kişi sormuyor Galatasaray nerede diye? İnanamıyorum yani! Ben bu kadar gayri ciddi, bu kadar köle ruhlu görmedim. Adnan Polat'ın dümen suyuna girmişler, Aziz Yıldırım'ın dümen suyuna girmişler, Yıldırım Demirören'in dümen suyuna girmişler. Onların izin verdiği kadar gazetecilik yapıyorlar. _ Galatasaray sezon sonunda Leo Franco ile yollarını ayırdıklarını açıklamışlardı.
Ancak Franco gitmemekte direniyor. 3 Temmuz'da kampa katılacağını açıkladı. Neler söyleyeceksiniz?
Galatasaray, Leo Franco ile Daum'a benzer bir sorunu yaşayabilir. Anlaşmazlık konusu olan para az bir para değil. 1 milyon 200 bin euro dediğin para 2 buçuk milyon lira eder. Bu da işte Emre Güngör'den kazandığı paranın Leo Franco'ya gitmesi demek.
Bu olay da yönetim zaafiyeti var, şaşkınlık var... Adnan Polat'ın dahi, vazgeçilmez çocuğu Adnan Sezgin kulübü böyle yönetiyor!
Galatasaray'da yaprak dökümü başladı. Mehmet Topal'ın ardından Uğur Uçar ve Emre Güngör de takımdan ayrıldı.
Polat, tüzük kongresinde "Sadece orta sahaya takviye yapacağız" dedi.
Sizce sarı-kırmızılı takımda sadece orta sahaya takviye yapılması yeterli mi?
Galatasaray'ın aslında yönetime takviye yapması lazım. Galatasaray'ın önce Galatasaray'ın sorunlarını bilen, otoriter bir başkana ihtiyacı var. Çünkü Galatasaray'da başkanlık sistemi var. Adnan Polat bu koltuğu dolduramıyor. Galatasaray'ın yapacağı ilk transfer başkan transferidir. Ama işte bu 26 Haziran'daki kongrede bir şeyler yapabilirlerdi ama yapamadılar. Adnan Polat bu tür işleri iyi biliyor. Yani insanları uyutmayı iyi biliyor.
Ama iş kulübü yönetmeye gelince fiyaskolar içinde. Galatasaray'ın neye ihtiyacı olduğunu da bilmiyor. Şimdi tek mutlu olduğu, sattığı adamlarla kasaya giren 14 milyon lira. Arda'yı da satar 20-30 milyon daha alırsa zil takıp oynayacak.

TÜCCAR ZİHNİYETİ
Almaya bakmıyor, satmaya bakıyor. Çünkü geçen sene Türkiye'nin en iyi kadrosunu kurdu Galatasaray'da ne oldu? İkinci Fenerbahçe'nin 10 puan gerisinde kaldı. Demek ki tüccar Adnan Polat olarak Galatasaray'a futbol değil para lazım diye düşünmeye başladı. Şimdi Galatasaray'ı bir tüccar yönetiyor. Zaten bunların hepsini satsan yine Fenerbahçe'nin 10 puan gerisinde kalırdın. O zaman hiç olmazsa 'Borçlar ödensin' diyor. Tam Adnan Polat'ın tarzında bir çözüm. Durum çok acı aslında. Bir Galatasaraylı olarak bunları söylerken çok üzülüyorum ama bu kongreye müstehak. Bu Adnan Polat'ı seçen, bu Adnan Polat için kolları sıvamayan bu Adnan Sezgin'e razı olan Galatasaray kongresine her şey müstehak!

* * *
İNGİLİZLER DÜŞÜŞTE
İngiltere Premier Ligi, Türkiye'de ve Dünya'da izlenen bir lig. Ama Dünya Kupası'nda İngiltere başarılı olamadı. Sizce liglerinde çok fazla yabancı sayısının olması mı etkiledi? Bizde de yabancı sayısı artırıldı. Acaba bu konuyu tekrar mı düşünmeliyiz? İngiltere, milli takım düzeyinde yıllardan beri yok. İngiltere zaten kulüp bazında da çok az var. Yani bir İngiliz takımının UEFA Kupası'nda ya da Şampiyonlar Ligi'nde üst derecelere taşınması çok enderdir. Film yapıyor adamlar Türkiye'de Liverpool şampiyon oldu diye! Şu anda İstanbul'da film çeviriyorlar. Futbolu icat eden İngilizler, 10-15 yıldır İngiliz futbolu yabancı antrenörlerle yönetiliyor. İngiliz futbolu büyük bir düşüş içinde. Kulüp bazında da Milli Takım bazında da.

SÜPER PAZARLIYORLAR
Ama İngiliz futbolunun pazarlanması üst düzeyde. İngiliz medyası bu işi harika biliyor. Kendi yaşadığım olay var, bir maça gittim Londra'da. Bilet milet de yok. 8 poundluk bilete karaborsada 25 pound verip girdim. Yani 25 pound vermesem devre arasında terk edeceğim maçı. O kadar sıkıntılı bir maç. Güç bela sonunu getirdim. Yani 'Bir damla bal için bir çuval keçi boynuzunu yersin' ya inan o bile yok! Ertesi sabah otelde gazetelere bakıyorum 'Galiba ben yanlış maça gittim' dedim. Ya da bizi kazıkladılar, 25 pound'a basit bir üçüncü lig maçını izlettiler bana dedim! O gazeteler maçı bir anlatmışlar, İngiltere, İngiltere olalı böyle maç görmedi meğerse. Adam nasıl sağ açıktan getirmiş, üç kişiyi nasıl çalımlamış, ne güzel ortalar yapmış, öteki kafayı vurmuş. Kaleci nasıl muhteşem kurtarmış. Yarım sayfa anlatıyor adam. İnanılır gibi değil. Ya hangi pozisyonu anlatıyor bunlar diyorum! Adamlar sanki aralarında medyasıyla beraber sözleşmiş gibiler.

STARI YOK EDİYORLAR

Yani 'Hıncal abi sen Galatasaray'ın yöneticisi olsan 10 milyon euro verip Beckham'ı alır mısın?' desen düşünürüm. O adam efsane! Televizyonlar İngiltere maçlarında Beckham'ı gösteriyor, seyrediyor kenarda diye. Bir star yarattı adamlar. Biliyorlar ki sistem 'star sistemi.' Televizyon seyircisi de stadyum seyircisi de stara meraklı. Onun ne yaptığına meraklı değil. Herkes Beckham'ı görmeye gidiyor, Victoria'nın kocası. Bunlar, hesaplanarak yapılan hareketler. Bizim medyayı düşün. Tam tersine adam star, sen yok ediyorsun. Bu ne biçim futbolcu demeyi marifet sayıyor benim medyam. Halbuki satman buna bağlı. Arda'yı Beckham gibi sunarsan, Arda'nın her resmini bastığın gazeteyi satarsın. Arda'yla yaptığın her televizyon programı rekor kırar. Arda futbolcu mu? Öteki beş para etmez, beriki yanlış, diğeri palavra... Ondan sonra on para etmez İngiliz ligi, Türkiye'nin en çok seyredilen ligi oluyor. İş pazarlamada bitiyor. Ama İngiliz futbolu, hakikatten büyük düşüşte. Kıyametler kopuyor, Manchester United diye izliyorsun. Nerede Manchester United? Şu kötü İnter Avrupa şampiyonu oldu. Nerede İngiliz takımları?

* * *
MARSEL DAHA DA YÜKSELECEK

Marsel İlhan, Wimbledon'da ikinci turda elendi. Siz de onu ne olursa olsun alkışlarım demiştiniz. Nasıl gördünüz Marsel İlhan'ı Wimbledon'da? Yani konuştuğumuz günün öğleden sonrasında ilk maçını kazandı, ikinci tura yükseldi. Bu önemli bir şey. Maçı başından sonuna kadar izledim. Şunu gördüm, bir defa büyük turnuvalar için en önemli unsur tecrübe. Tecrübe, kendine güveni getirir. Teniste bu çok önemli. Kendine güvenmezsen pasif oynarsın, çizginin arkasına çekilirsin, rakibin hata yapmasını beklersin. Topu çevirirsin sadece ve rakip hata yaparsa puan alırsın.

GÜVEN ÖNEMLİ
Kendine güvendiğin zaman aktif oynarsın. Puan alıcı oynamaya başlarsın, sen kazanırsın. Rakibin hata yapmasını beklemezsin. Şimdi dikkat edin, Marsel İlhan'ın kazandığı puanlardan pek çoğu tenis dilinde "unforced error" yani rakibin zorlamadığı hatalar. Bomboş bir topu fileye takıyorsun, topu dışarıya atıyorsun. Bunun adı zorlanmayan hata. Ama adam fileye gelmiş, smacı çakmış, burnunun üstüne, bitti işte. O kaybettiğin puan!

YETENEKLİ ÇOCUK
Marsel, bu kazandığı maçta dâhil rakibin hata yapmasını bekleyen bir çevirici oyunuyla aldı puanların bir bölümünü, büyük bölümünü de servisten aldı. Yani 'ace' atarak. Ama rakibini zorlayıcı bir oyun sonunda aldığı puanlar az. Neden? Çünkü biliyor. Bu tür turnuvalarda oynama sayısı arttığı zaman, temposu arttığı zaman, çok daha iyi olacak. 'Bu sene ilk 100'e girerim' diyor dünya klasmanında. O çok önemli. İlk 100'e girmesi demek bundan sonra bu Grand Slam Turnuvası, büyük turnuvalar; Amerika Açık, Avustralya Açık, Wimbledon ve Paris Açık'ta eleme turu oynamadan, doğrudan oynaması anlamına geliyor. Eğer 'Yarıştıkça hızlanırsın, hızlandıkça yarışırsın' döngüsüne girerse Marsel İlhan, yetenekli çocuk. Marsel'e bugünlere gelişinde Yeşilyurtspor kulübünün büyük desteği var. Rahmetli Sinan Erdem abi bu kulübün önde gelen kişilerinden biridir. Sinan Erdem, olimpik bir adamdı. Bütün olimpik branşlardaki sporcuları teşvik eden birisiydi. Yeşilyurt'ta da sözü geçen biriydi. O nedenle de Yeşilyurtspor Kulübü olimpik sporlara destek olan ama destek olduğu kadar da medyadan destek göremeyen bir kulüp. Böyle olduğu şuradan belli geçen haftaki söyleşimizde ben bile Yeşilyurt diyeceğime dilim sürçtü Yeşilköy dedim!





Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA
Anasayfa Anasayfa Beşiktaş Beşiktaş Fenerbahçe Fenerbahçe Galatasaray Galatasaray Trabzonspor Trabzonspor